| Havadayım, ama omuzlarında oturduğum adam, benim en yakın arkadaşım. | TED | أنا محمولة في الهواء، لكن الشخص الذين أجلس على كتيفيه، هو صديقي العزيز. |
| Bir Afrika ülkesinde müzakere masasında oturduğum için ayrıcalıklıydım. | TED | كان شرفًا لي أن أجلس في جلسة تفاوض بشأن قرض في دولة أفريقية. |
| Ve orada oturduğum gibi, moralim çok bozuldu. | TED | وبينما كنت أجلس هنا، أصبت بالإحباط الشديد. |
| diyoruz. Şey, iki yıl önce bu benim problemimdi. Çünkü daha önce milyonlarca defa oturduğum yatağımın ucunda oturuyordum ve intihara eğilimliydim. | TED | قبل سنتين كانت هذه مشكلتي، لأنني جلست على حافة سريري المكان الدي جلست فيه ملايين المرات من قبل وكنت أرغب في الإنتحار. |
| 53 numara: "oturduğum her şeyin altına çiğnenmiş sakız yapıştırdım." | Open Subtitles | رقم 53 وضع علكة مستعملة تحت أي طاولة جلست عليها تقريبا |
| Son hatırladığım şey, Minikler Ligi'ndeki maçımda bençte oturduğum. | Open Subtitles | آخر شئ أتذكره عندما كنت جالس بمقعد البدلاء في الدوري الصغير |
| oturduğum yerde evcil hayvan beslemek yasak. | Open Subtitles | لأنَّ مكان إقامتي لا يسمح بتواجدِ الحيواناتِ الأليفة |
| Karşısına bir virtüözün piyanosunun karşısına oturduğu gibi oturduğum daktilom; | Open Subtitles | آلتي الكاتبةالتي كنت أجلس أمامها كعازف البيانو الذي يجلس أمام البيانو خاصته; |
| Bitti. Şef olma hayalim, üstüne oturduğum kedi kadar ölü artık. | Open Subtitles | انتهى كل شيء, حلمي في أن أصبح طباخاً قد سُحِق أكثر من القطة التي أجلس عليها |
| Ben yazmaya oturduğum da, aklıma gelen ise kek satışı. | Open Subtitles | اما أنا أجلس لمحاولة الكتابة فأحصل علي كعك خيري. |
| Profesör, oturduğum yerden oldukça ince ayrıntılar vermişsiniz gibi görünüyor. | Open Subtitles | أيها البروفيسور من حيث أجلس فهذا خاص جداً |
| oturduğum yerden hayatın halen berbat. | Open Subtitles | من المكان الذي أجلس عليه يبدو لي أن حياتك لاتزال غير مستقرة |
| Gençliğimde o parkta oturduğum anlar geldi aklıma. | Open Subtitles | جعلني أفكّر بأيام شبابي حين كنت أجلس هناك |
| O sandalye, televizyon izleyip sporculara ve yarışmacılara bağırırken, oturduğum sandalye. | Open Subtitles | إنه الكرسي الوحيد الذي أجلس عليه عندما أشاهد التلفاز وأصرخ في لاعبي الرياضة ونجوم الواقع |
| Bu masada oturduğum 27 yıl boyunca kendimi bir şeye adadım haberleri mümkün olduğunca tarafsız, adil ve ciddi şekilde anlatmaya. | Open Subtitles | ، للسنوات الـ27 الماضية جلست على هذا المكتب أكرس نفسي لشيء واحد نقل الأخبارِ لكم جمهور المشاهدين الأمريكيين |
| Daha annen senin burnunu silerken baban ve Antonio ile birlikte oturduğum aile masasındayım! | Open Subtitles | طاولة العائلة حيثما جلست مع والدك و انطونيو بينما امك تمسح انفك احترس جوني |
| Dışarıda oturduğum bir saat içinde içeriye üç kadın girdi ve hepsinin yanında bir erkek vardı. | Open Subtitles | لقد جلست مدة ساعة في الخارج ورأيت ثلاث سيدات يدخلن برفقة ثلاث رجال، |
| Bitmek bilmeyen yemeklerde ve sıkıcı toplantılarda yanına oturduğum solgun bir kütleydi ama o an karşımda taşın üzerinde yatıyordu. | Open Subtitles | كثلة منتفخة عظيمة جلست بجوارها في عشاء لا نهاية له وتجمعات مملة. كان هناك يستلقي على الطاولة. |
| O kilisenin bodrumunda oturduğum sırada yanımdaki bağımlı dostların monotonlukları hipnotize edici bir etki gösterdi. | Open Subtitles | بينما أنا جالس في قبو الكنيسة، ومتكاسلمعزملائيالمدمنين.. جاءني تأثير قوي للنوم، كان يجب أن أتخطاه. |
| oturduğum apartman çok güvenli. | Open Subtitles | مبنى إقامتي .. آمن جداً |
| Burada oturduğum için kendimi aptal gibi hissediyorum. | Open Subtitles | أشعر بالغباء لجلوسي هنا |
| Ortaokuldan lise 3. sınıfa kadar şu soda çeşmesinin başında oturduğum her saat için bir dolar alsaydım keşke. | Open Subtitles | أتمنى لو كنت حصلت على دولار نظير كل ساعة جلستها هنا من المدرسة المتوسطة وحتى السنة الثالثة في الثانوية |
| Boston'da oturduğum dönemde bu yemeklerden yapardım. | Open Subtitles | حسناً، هذا ما أعتدت أن أقدمه عندما كنت في (بوستن) |
| Tek hatırladığım sandalyede öylece oturduğum. | Open Subtitles | .. إنني أتذكر بأنهم طلبوا مني أن أجلسَ هكذا |