Oradaydı, gün gibi açık, orada otomobilinin ön koltuğunda oturuyordu. | Open Subtitles | كان مفاجأة بحجم الحياة يجلس في المقعد الأمامي من سيارتك |
Bu doğruysa, belki de kurban sağ ön koltukta oturuyordu. | Open Subtitles | فالضحية ربما كان يجلس في مقعد االراكب ماذا يفيدك هذا؟ |
dedi Bir gün süper bir fırsat çıktı karşımıza, sebze satıcısı bir kadın evinin bahçesinde oturuyordu. | TED | حتى جاءت القضية المثالية، وقد كانت إمرأة تبيع الخضار، وكانت تجلس خارج منزلها |
Kapıyı açtım, orada, yatağın üstünde oturuyordu, başında bir başörtüyle. | TED | فتحت الباب فإذا بها هناك تجلس على السرير وترتدي غطاء على الرأس |
Onları bir filmde görmüştüm ve babam genç bir kızıl kafayla oturuyordu. | Open Subtitles | أوقعت بهم بفيلم ذات مره وكان جالساً مع شابه ذات شعر أحمر |
Evet, buluşmalarda oturuyordu ve kendi hikâyesinin anlatıldığını duyduğunda kurbanını buluyordu. | Open Subtitles | أجل. لقد جلس في الاجتماعات، وحين سمع قصته تروى، وجد ضحيته. |
o gün orada ziyaret için gelmiş bir veli vardı, odanın arka tarafında oturuyordu. | TED | كان هنالك أحد الآباء في زيارة ذالك اليوم، و كان جالسا في خلفية القسم. |
2 gün önce o sandalyede kim oturuyordu bilmek ister misin? | Open Subtitles | أتريد معرفة من كان يجلس على ذلك الكرسي قبل يومين ؟ |
Bir yıl önce, işten geldim ve kanepemde bir adam oturuyordu. | Open Subtitles | قبل عام من الأن عدتُ للمنزل لأجد رجل يجلس على أريكتي |
Onunla ilk tanıştığımda, büyükannesinin kucağında oturuyordu. | TED | عندما إلتقيتهم في البداية، كان يجلس في حضن جدته |
Daha önce hiç böyle bir kart numarası görmemiştim ve bunu yapan adam hemen orada oturuyordu. | TED | ولم أرَ خدعة ورق قبل ذلك أبدًا، وكان يجلس الشخص الذي قام بتأديتها هناك. |
Yanımda oturuyordu. Patlamış mısırımı ona vermiştim. | Open Subtitles | لقد كان يجلس بجانبى مباشرة أعطيته فشارى .. |
Bu adam, yani Danny, barın sonunda oturuyordu ve kızın geldiğini gördü. | Open Subtitles | جلست بالقرب من الطاولة ,خلفنا ,تتكلم مع صديقتها هذا الشاب داني كان يجلس في نهاية البار,و شاهدها تدخل الى الداخل |
Annesi olduğunu sandığım birisiyle oturuyordu ve "Dune" isimli bir roman hakkında konuşuyorlardı. | TED | كانت تجلس مع من افترضت بأنها أمها وكانتا تتحدثان عن رواية دون |
Kitabın kapağında Septima Clark isimli bir kadın oturuyordu. | TED | الذي على غلافه تجلس إمراة تُدعى سابتما كلارك |
Yüzünde yemek istemediği bir şeyi yemeye zorlanan bir çocuğun ifadesiyle oturuyordu. | Open Subtitles | تجلس هناك و كأنها طفلة قد طُلب منها أن تأكل شيئاً لا يروق لها |
Annem beni Brooklyn'e götürdü ve ihtiyar Doktor Solomon oradaydı masasında oturuyordu. | Open Subtitles | أخذتني أمي إلى بروكلين إلى الطبيب سولومون الذي كان جالساً خلف مكتبه |
Görünüşe göre bankın üst kısmında oturuyordu. Göğsünden vuruldu. Arkaya düştü. | Open Subtitles | أتوقع أنّه كان جالساً على المعقد، تلقى رصاصة بالصدر، ووقع هنا. |
Ona fıstık ezmeli bir sandviç yapmıştım, o orada öylece oturuyordu. | Open Subtitles | أنا جعلتها شطيرة زبدة الفول السوداني، وقالت انها مجرد جلس هناك. |
Bunun tamamen güvenli bir iskelet sistemi, güvenli bir roket fırlatılması olarak hatırlıyordu çünkü en düşük teklifle yüz binlerce sterlinden oluşan bir rokette oturuyordu. | TED | كان يتذكر نظام قناطر وإطلاق صاروخ آمن تماما لأنه كان جالسا بصاروخ يزن ما يعادل 50 طن من قوة الدفع مبني من طرف أقل مزايد. |
Geri döndüğümde karım şu anda senin oturduğun yerde oturuyordu. | Open Subtitles | عند عودتي ، كانت جالسة على الأريكة مثلما أنت جالس تماماّ |
Birkaç yıl önce ölen bir deli doktoru. Burada oturuyordu. Kadın da ona bakıyordu. | Open Subtitles | الدكتور اللذي عاش ومات هنا لقد كانت تعتني به |
Sakin ol. Burada bizi dinlemek için oturuyordu. | Open Subtitles | اوه ,اهدئي , لقد كان جالسًا هنا يستمع إلينا |
Bir zamanlar... ..Long Island'ın Kuzey Sahilinde, New York'tan 30 mil uzakta... ..büyük bir malikanede küçük bir kız oturuyordu. | Open Subtitles | كان ياماكان في الساحل الشمالي من لونق ايلاند قرابة 30 ميلاً من نيويورك عاشت فتاة صغيرة في عزبة كبيرة |
Ve odadaki herkes eli külotunun içinde büyükannesinin gardrobunda oturuyordu öyle mi? | Open Subtitles | و هل كان الجميع فى غرفة الدردشة تلك يجلسون فى خزانة جدتهم التى توجد فى الرَدْهة و هم يضعون أيديهم داخل سراويلهم؟ |
Salt Lake'in dışında oturuyordu, babamın telefon defterinde vardı. | Open Subtitles | [أعتقد أنه كان على صلة بأبي، وكان يقطن خارج [سالت لايك |
! Birileri bizim locamızda oturuyordu da. | Open Subtitles | حسنا ، هناك بعض الاشخاص جالسين في مكاننا |
İki küçük Kızılderili oğlan güneşte oturuyordu, biri kavruldu, geriye kaldı biri. | Open Subtitles | هنديان صغيران يجلسان تحت الشمس فشوى أحدهما فتبقى واحد |
Küçüklüğümden beri o hamburger ekmeğinin üzerinde oturuyordu. | Open Subtitles | هو يَجْلسُ على تلك الكعكةِ منذ أنا كُنْتُ a بنت صغيرة! |