İzin alabiliriz, ama bu zaman kaybettirir ve zaman da kritik öneme sahip. | Open Subtitles | بوسعنا الحصول على المذكرة , لكنّ هذا سيستغرق وقتاً و الوقت مهم للغاية |
Ama madem artık buradayım, asıl çalışma başlayacak ve zaman çok önemli. | Open Subtitles | ولكن الآن انا هنا سيبدأ العمل الجيد و الوقت هو جوهر المسألة |
17. yüzyılda Newton, uzay ve zaman ve hareket vesaire ile ilgili düşünme biçiminde devrim yaptı. | TED | الآن، في القرن السابع عشر، ، كانت هناك ثورة في تفكير نيوتن عن الفضاء و الوقت و الحركة و هلّم جراً .. |
Bu, para, yetenek ve zaman gibi şeylerin paylaşımı ve kaynakları. | TED | هذا هو التشارك وموارد من أشياء مثل المهارات ، والمال والوقت. |
Hayalet ağrıların tedavisi, genellikle fizik tedavi, ağrı kontrolü için ilaç kullanımı, protez ve zaman gerektirir. | TED | علاج الألم الخيالي عادة ما يتطلب مزيجًا من العلاج الجسماني، وأدوية للتحكم في الألم، وأطراف صناعية، ووقت. |
İronik olarak, elektriği kestiğinizde virüsün saklanmasına ve zaman kazanmalarına yardım ettiniz. | Open Subtitles | من السخرية ، عندما تم فصل الطاقة وضع الفيروس وبدء العمل |
ve zaman da burada, 1858'den dünyayı başlatıyorum. | TED | و الزمن هنا ، منذ 1858 سابدأ بتحريك العالم. |
Nesnel rahatlığı yer ve zaman karşılığında içsel bir yaratıcılığı keşfetmek için, hayal kurmak, okumak, müzik, sanat ve edebiyatta çalışmak için feda ediyorlar | TED | لقد ضحوا بالراحة المادية مقابل المساحة والزمن لاكتشاف الإبداع الداخلي، للحلم، للقراءة، لتأليف الموسيقى، للفن وللكتابة. |
Neden gündüz gündüzdür, nedenden gecedir gece ve zaman zamandır... gibi şeyleri konuşmak geceyi,gündüz ve zamanı boşa harcamak olur . | Open Subtitles | ان النهار نهار و الليل ليل و الوقت وقت لا شيء سوىمضيعة للوقت حتى الوفاة |
Biriyle ilk çıkmaya başladığın zaman her şey daha lezzetlidir, daha güzel görünür ve zaman uçup gider. | Open Subtitles | عندما تبدأين بمواعدة احدٍ ما, و كل شيء يبدو طعمه افضل, و كل شيء يبدو افضل, و الوقت يمر بسرعة فقط. |
Sırası gelen adam prosedür ve zaman arasında sürekli bir mücadele içine girer. | Open Subtitles | رجل ينتظر تنفيذ حكم الإعدام في مستمر معركة مع الوقت و البيروقراطية. |
Maalesef Trevithick için yer ve zaman yanlıştı. | Open Subtitles | لسوء حظ تريڤيثيك،كان الوقت و المكان غير مناسبين |
Aynen söylediğiniz gibi bu, iş gücü ve zaman kaybından başka bir şey değil. | Open Subtitles | أنت مُحقٌّ يا سيّدي، نحن نُهدر الوقت و القوّات |
Adamlarımdan bir daha gitti, işler sürüncemede ve zaman geçiyor! | Open Subtitles | لقد فقدت رجل آخر من رجالي الوضع يتأزم والوقت يمر |
Yapmağa çalıştığımız şey ihtiyacımız olan hassaslığı elde etmek için bir hayli dikkat ve zaman ister. | Open Subtitles | ما تحاولين فعله يتطلب عناية فائقة ووقت كافي للوصول إلى الدقة التي نحتاج لها |
İronik olarak, elektriği kestiğinizde virüsün saklanmasına ve zaman kazanmalarına yardım ettiniz. | Open Subtitles | من السخرية ، عندما تم فصل الطاقة وضع الفيروس وبدء العمل |
Uzay ve zaman aracılığıyla seyahat ettim. Marge'a kendimi kabullendirmek için çünkü benden iyisini bulamaz. | Open Subtitles | سافرت عبر الفضاء و الزمن لأجعل مارج تستقر معي |
Uzay ve zaman seslendi, senin gelip O'nu dinlendirmen için sınavdan geçmeni ve Aziz Annemiz olmanızı istiyor. | Open Subtitles | لقد كانت تنادى عبر الفضاء والزمن لتأتى وتجعلها ترتاح لقد طلبت ان تكون كاهنتنا المعظمه |
Elektronik, barometrik ve zaman. | Open Subtitles | البارومترى الإلكترونى الوقت والتأثير |
Saçma mahkemelere para ve zaman harcamaya gerek yok. | Open Subtitles | نحن لا نريد ان نضيع الوقت والمال على تلك التفاهات |
Banka soymak azim gerektiren bir suçtur ve gerçekleştirmek için plan ve zaman gerekir. | Open Subtitles | سرقة بنك هى جريمة طموحة و هى تستغرق وقت و تخطيط للقيام بها |
Mekân ve zaman boyunca hiç tanımadığımız insanların yasını da tutabiliyoruz. | TED | كما يمكننا الحزن على أشخاص لم نلقهم أبدًا، عبر الزمان والمكان. |
Ben şahsen kızla çıkmadan önce fiziksel olarak sözlenirim ki bir yerlere gitmek bence para ve zaman kaybıdır. | Open Subtitles | أنا أحاول أن أرتبط بالفتاة جسدياً بدون أن أخرج معها في موعد أبداً وذلك بالنسبه لي فقط تضييع للوقت والمال |
Ama yeterince insan gücü, kaynak ve zaman yoktu. | Open Subtitles | لكنه لم يكن لديه ما يكفي من الناس أو الموارد أو الوقت |
Onlarda senin gibi antik mitler ve zaman yolculuğula ilgilenirlerdi. | Open Subtitles | انهم مهتمون في الأساطير القديمة و مسافرين عبر الزمن مثلك. |
ve zaman içinde, eğlenceyi artırmak için geçişleri tamamıyla rastgele yapalım. | TED | ومن وقت لآخر، هيا نحدث بعض القفزات العشوائية تماماً لمزيد من المرح. |