| Şu anda görüşmeleri ben yapıyorum; seninse hiçbir yetkin yok. | Open Subtitles | أنا من سيجري اتصالاته الآن لن يكون لك أي سلطة |
| Sen bu bölümün bir parçası değilsin, bu yüzden gerçek bir yetkin olmayacak. | Open Subtitles | لم تكن جزءا من هذه الإدارة ، لذا سيكون لديك أي سلطة فعلية. |
| Bakın, Dr. Holly Martin burada kalkış araçlarının tasarımında en yetkin kişi. | Open Subtitles | أوه، نظرة، هناك الدّكتورة هولي مارتن، السلطة الأولى على تصميمِ عربةِ الإنطلاقِ. |
| Yapmış olsam bile peşime düşmek için yetkin, kaynağın ve kanıtın yok. | Open Subtitles | لذلك حتى وإن فعلت، ليس لديك السلطة أو المصادر أو الدليل لملاحقتي |
| En dipteki düşüncelerinizi bildiğiniz; sizin, kendi bilinciniz hakkında yetkin olduğunuz konusundaki güveninizi kırmak istiyorum. | TED | أريد أن أزعزع ثقتكم بأنكم ستعرفون عقولكم المتوغلة بداخلكم ذلك بأنكم لديكم الصلاحية عن إدراككم |
| Sen bu departmana ait değilsin, dolayısıyla gerçek bir yetkin yok. | Open Subtitles | أنت لست جزءاً مِن هذا الفريق لذا، ليست لديك سلطة فعلية. |
| Hiçbir şey yapamayız. Ben emekli oldum, senin de burada hiçbir yetkin yok. | Open Subtitles | لا يمكننا القيام بأي شيء أنا متقاعد, وأنت لا تملك أية سلطة هنا |
| Sosyal bilimlere gelince, burada kısa zamanda yetkin kişi olabilme olasılığı vardır. | TED | والعلوم الإنسانية، حيث يمكن الحصول فيها في وقت وجيز على وضعية سلطة معرفية. |
| Ben şikayetimi hazırlayacağım ve tüm yasal ayrıntılarla ilgileneceğim ama senin de yargılama yetkin var, işte tam burada öyle diyor. | Open Subtitles | انا وضعت الشكوى وتكفلت بالتفاصيل لديك سلطة قضائية تقول لك الحق |
| Benim üzerimde herhangi bir yetkin yok. | Open Subtitles | ليس لك سلطة على مهما كان. ليس لك سلطة على مطلقا. |
| Milletimizin kaderini etkileyecek emirler onun yetkin kişilerince verilir. | Open Subtitles | السلطة هى من تتخذ القرارات وتُمررها لأسفل ليتم تنفيذها |
| Senin bana zam yapma yetkin var mı peki? | Open Subtitles | ألديكِ حتى السلطة لتعرضي علي زيادة في راتبي؟ |
| Beni kovma yetkin yok. Ama seni kendi vakamdan uzaklaştırma yetkim var. | Open Subtitles | ليس لديك السلطة لتطردني - لكن لديّ السلطة لأطردك من حالتي - |
| Fakat onları şatodan kovmaya yetkin yok. | Open Subtitles | لكنك لا تملكين الصلاحية لطردهم من مساحة المدرسة |
| Yaşlı kadın, bana emir vermeye ya da yerimi söylemeye yetkin yok senin. | Open Subtitles | أيتها المرأة العجوز لا يوجد لديك سُلطة لتحديد أو إعلان مكاني |
| Biliyorum bunu duymak zor geliyor ama yetkin yok. | Open Subtitles | أعلم أنه من الصعب عليكِ سماع هذا، ولكنكِ ليس لديكِ تصريحاً. |
| Böyle bir yetkin yok, General! | Open Subtitles | أنت ليست لديك السلطه أيها الجنرال |
| Eski mevkiinden daha yüksek bir makama terfi edeceksin ve öncekinden çok daha fazla yetkin olacak. | Open Subtitles | وستتم ترقيتك إلى مستوى أكثر من مستواك السابق ذو صلاحية دخول، أكبر من ما حصلت عليه مسبقاً |
| Kimi, doktorunun işinin ehli ve tıbbi uygulamada yetkin olduğunu bilmek istiyor. | TED | البعض أراد أن يعرف اذا ما كان طبيبهم مؤهل ومرخّص لمزاولة مهنة الطب. |
| Çoğunluk oyu olmadan hiçbir değişiklik yapmaya yetkin yok. | Open Subtitles | ليس لديك السُلطة للقيام بأي تغيير بدون صوت الأغلبية |
| Beni görevden alacak yetkin oluncaya kadar buradan uzak dur. | Open Subtitles | أنت أنت ليست لديك الصلاحيات لاعادتي حتى تصبح كذلك ابق بعيدا عن هنا |
| Benim üzerimde bir yetkin olsaydı bunu tamamen anlardım. | Open Subtitles | وهذا ما ساستوعبه كلية لو كانت سلطتك اعلي مني |
| Bir avuç eğitimsiz ve yetkin olmayan ucubeden medet mi umacaksın? | Open Subtitles | أن ترسل مجموعة من المشوهين الغير مدربين والغير مصرح لهم بذلك |
| Herhangi bir söz verme yetkin yoktu. | Open Subtitles | أنتِ لم يكــن مصرحاً لكِ لإجــراء أي إتفاق |
| Çünkü sen ona satmaya yetkin olmayan bir filmi sattın. | Open Subtitles | لأنك بعت له فيلم وأنت غير مخول بذلك |
| Ayrıca tebrikler. Güvenlik yetkin her neydiyse şu an 7 seviye yükseldi. | Open Subtitles | أياً يكن تصريحك الأمني من قبل، فقد ازداد الآن لمستويات أكبر |