Her tatil sonunda, topluluğa hoşçakalın demek zorunda kalıyordum, bir evden diğerine giderek. | TED | عند انتهاء كل عطلة أضطر لأن أقول وداعاً لمجتمعي أذهب من مجمع لآخر |
sürekli yanımda olman ve sürekli yalan söylemek zorunda kalmak çekilmez olmuştu. | Open Subtitles | لقد أصبح اﻷمر لا يطاق، أن أضطر للكذب وأنتي بجانبي طول الوقت |
Doğru. Bunu yapıyorum, çünkü böylece sürekli o çirkin suratına bakmak zorunda kalmıyorum.. | Open Subtitles | أفعل هذا لكي لا أضطر إلي أن أنظر إلي وجهك القبيح طول الوقت |
Şmdi onlara mail atmak ve can sıkıcı insanlarmış gibi davranmak zorundayım. | Open Subtitles | الآن سوف أضطر أن أرسل لهم بريد الكتروني وسوف نبدو كالأشخاص المزعجين |
"Birbirimize yalan söylemek yok" adlı anlaşmamızı yeniden düşünmem gerekebilir. | Open Subtitles | قد أضطر لأعادة التفكير بأتفاقنا بشأن عدم الكذب على الآخر |
Hâlâ insan öldürmemiz gerekecek ama seni öldürmenin güzel bir yolunu bulmam gerekmeyecek | Open Subtitles | ما زال علينا قتل الناس لكنني لن أضطر إلى إيجاد طريقة جميلة لقتلك |
Sürekli taşındığımız için bütün o can sıkıcı veda işiyle uğraşmam gerekmedi. | Open Subtitles | مع كوننا ننتقل دائماً , لم أضطر للتعامل مع قضية الوداع |
Ve ona yalan söylemek zorunda değilim çünkü onu yatağa atmak istemiyorum. | Open Subtitles | وأروع ما في الأمر، أني لا أضطر إلى الكذب لأستدرجها إلى السرير |
Ona sarıldığımda sokakta bile olsa, hemen bırakmak zorunda değilim. | Open Subtitles | عندما أحضنها أمام الناس لا أضطر لإطلاقها من بين يدي |
Belki de zengin bir doktorla evlenirdim. Hiç çalışmak zorunda olmadan. | Open Subtitles | من المحتمل أن أتزوج من طبيب غنى, فلن أضطر الى العمل |
Siz insanlar her geldiğinde, giyinmek ve dişlerimi takma zorunda kalıyorum. | Open Subtitles | في كل مره يأتون الي الناس أضطر لإرتداء ملابسي ووضع أسناني |
- Eğer harçlığımı artırırsan, pizza almak için pazarlık yapmak zorunda kalmam. | Open Subtitles | لن أضطر إلى المساومة في المحل بحيث أستطيع أن أشتري لفافات البيتزا |
Hiç orduda görev yapmadım ve... evimi içecek kutularına karşı... savunmak zorunda kalmadım. | Open Subtitles | أنالمأخدمفيالجيشمنقبل , و لم أضطر للدفاع عن منزلي ضد هجوم باستخدام علب الصفيح |
Hayır, eğer takip etseydim bu akşam nerede olduğunu sormak zorunda kalmazdım. | Open Subtitles | لا , لأنني إذا كنت اتعقبك لن أضطر لسؤالك أين كنت الليلة |
İlanı çakmak zorunda kalmadığım için sizden ilk ay kira almayacağım. | Open Subtitles | سأعطيكِ الشهر الاول مجاناً إذا لم أضطر إلى دق هذه اللافتة |
- Öyle yapmalıydın o zaman bunu yapmak zorunda kalmazdım. | Open Subtitles | يجب عليك التأكد بسبب أنني لن أضطر إلى القيام بذلك. |
Elimi uzatıp gardrobumdan şemsiye almak için bile gözümü kapatmak zorunda kalıyorum. | Open Subtitles | لئلا أضطر إلى أن أغمضُ عينايّ كلما مدّدتُ يدى كَيْ أجلب المِظَلّة |
şu kör olası 41 tuşa basmaya çalışırken 25 yaşındaki oğullarımı arayıp bana yol göstermelerini istemek zorundayım. | TED | أضطر لمهاتفة ابني البالغ ذي ال25 ربيعا وأطلب منه أن يوجهني بينما أحاول أن أضغط تلك الأزرار التعيسة الـ41. |
Bu işten sonra, onlara birer içki ısmarlamam gerekebilir. | Open Subtitles | بعد هذا، ربما أضطر إلى شراء شراب او اثنين لهم |
Bu konu üzerinde kararlı bir şekilde durmam gerekecek. | Open Subtitles | أنا سوف أضطر إلى التعامل معها بحزم في بعض الحالات. |
Sürekli taşındığımız için bütün o can sıkıcı veda işiyle uğraşmam gerekmedi. | Open Subtitles | مع كوننا ننتقل دائماً , لم أضطر للتعامل مع قضية الوداع |
Üçüncü randevumuzda beni sevdiğini söyledi. Önce benim söylememe gerek kalmadı. | Open Subtitles | خلال موعدنا الثالث، قال أنّه يحبني، لم أضطر إلى قولها أولا. |