Ve şu duyguyu bulmaya, tekrardan keşfetmeye çalışan daha nice ülkeler: "Nasıl harikulade, barışçıl ve hoşgörülü bir gelecek hayal ederiz?" | TED | وغيرھا من الدول التي تحاول أن ترى وتستكشف ذلك النوع من الشعور إزاء كيف يمكنُنا أن نتصور مستقبلا رائعا وھادئا ومتسامحا. |
Sonuçta eğer seçimler yolsuzluğun ilacıysa, nasıl oluyor da bu ülkeler bunu düzeltemiyor? | TED | إذن، إن كانت الانتخابات هي علاج الفساد، لماذا لا تستطيع تلك الدول معالجته؟ |
Neden mi? 2000'lerin başında daha yüksek oranda güvenilir insana sahip ülkelerin refah düzeylerinin daha fazla olduğunu göstermiştim. | TED | لماذا؟ لقد تبين لي في بداية هذه الألفية ان الدول التي لدى سكانها نسبة ثقة مرتفعة هي الأكثر إزدهاراً |
Ama bu ülkelerin kaç tanesinin bu işte çalışması gerekiyor? | TED | لكن ما هو عدد الدول التي علينا أن نعمل عليها؟ |
Bugün, İsveç'te ve diğer zengin ülkelerde, insanlar pek çok farklı makineler kullanıyorlar. | TED | اليوم .. في السويد .. وفي الدول الغنية الناس تستخدم العديد من الآلات |
Bağımsızlıklarını aldıktan sonra bazı Avrupa ülkeleri eski birimlere döndü. | TED | رجعت بعض الدول الأوروبية للنظام القديم فور حصولها على الاستقلال. |
Genellikle ülkeler kendi hazinelerini kullandılar, ki bu ilginçtir, en azından benim için daha sonra yapmayı planladıklarım açısından ilginçti. | TED | والمثير للاهتمام، أن الدول وفرت معظمها باستخدام سندات خزائنها، وبرأيي على الأقل، هو مثير بالنظر لما أنوي فعله بعد ذلك. |
Varlıklı ülkeler bu resimde hiç olmasalardı bile, biz yine de kriz yaşardık. | TED | إذا اختفت الدول الغنية تماماً من الصورة، فنحن سنظل نعاني من هذه القضية |
Fakat bazı ülkeler burada bu bölgede hala geride kaldı. | TED | مع استثناء بعض الدول التي بقيت في هذا النطاق هنا |
Ancak hızlı hareket eden ülkeler ve Güney Kore gibi yavaş başlayanlar bile hala telafi edebiliyorlardı ve gerçekten başarılı oldular. | TED | لكن الدول التي تحركت سريعاً، وحتى من بدأ ببطء مثل كوريا الجنوبية، وما زال بوسعهم تعويض ذلك، وقاموا بعمل جيد بالفعل. |
Böylece görebiliriz. Zengin ülkeler 60 yıldır yoksul ülkelere yardım gönderiyorlar. | TED | قامت الدول الغنية بإرسال المساعدات للدول الفقيرة طوال الستّين عاما الماضية. |
Bildiğiniz gibi gelişmekte olan ülkelerin çoğunda bir şirketin ortalama ömrü iki yıldır. | TED | كما تعلمون, في معظم الدول النامية متوسط العمر المتوقع لعمل ما هو عامين. |
B.M ye üye olmayn ülkelerin Birleşik devletlere karşı- verdiği soru önergesini tartıştı. | Open Subtitles | مناقشات حول قرار الولايات المتحدة المعدل على فرض العقوبات ضد الدول غير المتعاونة |
Komşu ülkelerin üzerimizde büyük bir baskı kurmaya çalışacaklarını düşünüyorum. | Open Subtitles | أنا اتوقع ان الدول المجاورة سوف تفرض علينا ضغط كبير |
Kural, bir ürünün ortalama 10 yıllık gecikme sonrası gelişmekte olan ülkelerde satışa çıkması şeklindedir, ki o da satışa çıkarsa. | TED | القاعدة هي حوالي 10 سنوات من تأخير لمنتج جديد حتى يذهب إلى السوق في الدول النامية ، إذا قدر له الذهاب. |
Kore dünyanın gelişmiş ülkeleri arasına katıldığı için olası terörist faaliyetlere hazırlıklı olmalıyız. | Open Subtitles | لقد إنضمت كويا إلى صفوف الدول المتقدمة لذلك وجب الإهتمام بالنشاطات الإرهابية المحتملة |
Çocuklar ülke adlarını kendileri buluyorlar -- bazıları zengin bazıları fakir | TED | يقوم الأطفال بتسمية هاته الدول -- بعضهم أغنياء و بعضهم فقراء. |
Yeşilin geleneksel devlet içi bir çatışmayı temsil ettiğini görüyorsunuz, eskiden hakkında okuduklarımız. | TED | ترون الاخضر هي صراعات عامة بين الدول, النوع الذي اعتدنا القراءة عنه |
Bildirgesi, devletler arası, devletler arasındaki çatışmaları engellemek üzerine tasarlanmış. | TED | وقد اسست في الاساس لوقف النزاعات بين الدول وضمن الدول |
Ve Malavi'ye, yalnızca Malavi'ye değil, diğer ülkelere de: Var olan yasalarla ilgili olarak, bir yasa uygulanana kadar yasa değildir. | TED | وهناك شيء آخر لمالاوي وليس فقط مالاوي بل الدول الأخرى أيضا فإن القوانين التي هناك لا تكون قوانين حتى يتم فرضها |
Yüz sene önce Avrupa'daki çoğu ülkenin sorunu seçme ve seçilme hakkıydı. | TED | قبل 100 سنة مضت في معظم الدول الأوروبية، كان الضغط لحقوق التصويت. |
Tacikistan'a gideceksin. Eskiden Sovyetler Birliğine bağlı olup ayrılan ülkelerden biri. | Open Subtitles | ستتجهون إلى ـ طاجاكستان ـ إحدى الدول المنقسمة عن الاتحاد السوفيتي |
Tüm dünyadaki ulusların refah seviyesinin artmasının; bireylerin, kendi çıkarlarının peşinden gitmeleri ile oluşacağını söyler. | TED | ويتحدث عن كيف ستزدهر الدول حول العالم عبر مطاردة الأفراد للربح الفردي. |
Ve bunu hiç bir yerde Avrupa Birliğinde olduğundan daha açık biçimde göremeyiz. onun 27 üye ülkesi 23 resmi dil konuşur. | TED | ونحن الآن نرى هذا بوضوح في الإتحاد الأوروبي الذي تتحدث الدول أعضاؤه السبعة والعشرون 23 لغة مختلفة. |
Bu yüzden bir kaç yıl önce, biraz zaman ayırıp bu devasa veritabanıyla konuşmam gerektiğini düşündüm, ve ona şunu sordum, insanlar bir ülkeyi neye göre tercih eder. | TED | إذا، منذ بضع سنين، فكرت أخذ إجازة والتوجه لقاعدة البيانات تلك وسؤالها، لماذا يفضل الناس بعض الدول أكثر من الأخرى؟ |
Belki de bir ülkeden gelmekle ilgili en büyük problemim ona geri dönmekle ilgili mittir. | TED | ربما مشكلتي الكبرى مع القادمين من الدول هي أسطورة العودة إليها. |
eyaletler merkezi bir otoriteye borçlu olursa, bu merkezi hükümetin gücünü arttırır. | Open Subtitles | وإن كانت الدول لها سلطة مركزية ستزيد القوة لحكومتها المركزية |