Öğrenmem için bana bir şans ver. Hapiste adımı temize çıkaramam. | Open Subtitles | أعطنى الفرصة لتبرئة نفسى, لن أقدر على ذلك من خلف القضبان |
Yeteneğimi onlara göstermek hakkım, ama bana bir şans bile tanımıyorlar. | Open Subtitles | أنا مؤهل لأريهم ما يمكنني فعله ، لكنهم لم يمنحونني الفرصة |
Çoğunlukla zevk almaya bir fırsat, ama bazen daha zor bir şey. | TED | وهي بالأساس الفرصة التي يمكن الاستمتاع بها، قد تكون أحيانا أشياء صعبة. |
Fakat çok geçmeden anladım ki bu fırsat evrensel değildi. | TED | لكن سرعان ما أدركت أن هذه الفرصة لم تكن عالمية. |
İkimiz de biliyoruz ki ne olduğunu bulman için tek şansın bu. | Open Subtitles | وكلانا نعرف بأن هذه قد تكون الفرصة الوحيدة لكِ لتعرفي ما هذا |
Bugün yemek odasının dekorasyonuna bir göz atma şansım oldu. | Open Subtitles | اليوم كان لدى الفرصة لألقى نظرة على غرفة طعامك الجديدة |
Bu bizim tek şansımız. Bir daha asla bu piçleri beraber yakalayamayız. | Open Subtitles | هيا, ربما لا نحصل على الفرصة للإمساك بهؤلاء الثلاثة معاً من جديد |
Seninle bir daha konuşmak için şans bulabilir miyim; bilmiyorum | Open Subtitles | لا أعرف إن كانت ستتسنى لي الفرصة للحديث معك ثانيةً |
Bak, özel bir şeyin parçası olman için bir şans veriyorum. Tarihin. | Open Subtitles | انظر، أنا أعطيك الفرصة لتكون جزء من شيء مميز، جزء من التاريخ |
Sen biz arkadaşız eskiden çünkü ben sadece bu şans veriyorum, biliyorum. | Open Subtitles | تعلم ، أنا أعطيك هذه الفرصة فقط لأننا إعتدنا أن نكون أصدقاء |
Zamana ihtiyacımız var. Yaklaşmaları için onlara bir şans ver. | Open Subtitles | نحتاج الى المزيد من الوقت أعطِهم الفرصة ليعملوا عن قرب |
Endişe etme, bu bize oyunu okumak için fırsat veriyor. | Open Subtitles | لا أقصد إخافتك هذا يعطينا الفرصة من أجل قراءة المسرحة. |
Bugünün diplomatik posta paketini bir fırsat bilip bunu sana gönderiyorum. | Open Subtitles | انا استغل الفرصة كى ارسل لك هذا فى حقيبة اليوم الدبلوماسية |
Elimize fırsat geçecek olursa sorgulamayı tam bir verimlilikle yapmaya hazır olmalıyız. | Open Subtitles | وإذا سنحت لنا الفرصة يجب أن نكون مستعدين للتحقيق معهم بكفاءة عالية |
Eğer fırsat bulsaydı Donny Faster mutlaka yine cinayet işlerdi. | Open Subtitles | دوني فاستر سيكون عندها بالتأكيد المقتولة ثانية إذا معطية الفرصة. |
O zamandan beri, eminim çok alıştırma yapma şansın olmuştur. | Open Subtitles | إذا أشك أنك كنت تملك الفرصة للتدريب من ذلك الوقت |
şansın var ki, eğer bugünkü testten sağ çıkarsan taraf seçme fırsatın olacak. | Open Subtitles | حسنا ستكونين محظوظة ان نجوتِ اليوم ستكون لديك الفرصة لكي تكوني في جانبنا |
Kaderim şansımı beklememe izin vermedi, şansım da bana yeteri kadar kader vermedi. | Open Subtitles | ايماني لم يسمح لي بالانتظار لحلول فرصة و الفرصة لم تعطيني ايماناً كافياً |
İş sadece bu garajdan çıkmakla bitmiyor. Şu an bir şansımız olabilir. | Open Subtitles | الأمر لا يتعلق بالخروج من الكراج فقط قد تتاح لنا الفرصة الآن. |
Galactica buraya geldiğinde, Cylonlar büyük bir isyanla uğraştığı için dikkatleri dağılmışsa, bizi bu gezegenden kurtarma şansını yakalar. | Open Subtitles | الفرصة الوحيدة التى لديهم لإخراجنا من هذا الكوكب أن يكون السيلونز منشغلون بشدة بمقاومة إنتفاضة قادمة عندما يصلون هنا |
Ray, bir daha seninle konuşma fırsatım olur mu, bilemiyorum. | Open Subtitles | لا أعرف إن كانت ستتسنى لي الفرصة للحديث معك ثانيةً |
O kremi onun yüzüne sürme fırsatını kaçıracak mısın yani? | Open Subtitles | هل ستفوت الفرصة لتخبر واضعة نبات الصَبِر تلك بمكانتها الحقيقية؟ |
Köyde büyükannemle geçirdiğim her okul tatili bu inanılmaz fırsatın kendi ailem içinde yarattığı eşitsizliklerin bilincine varmamı sağladı. | TED | في كل عطلة مدرسية أقضيها في القرية مع جدتي جعلتني أدرك التفاوتات التي خلقتها هذه الفرصة المدهشة داخل عائلتنا. |
Eğer onu şimdi ortadan kaldırmazsanız başka bir şansınız olmayabilir. | Open Subtitles | إن لم تقهروه الآن، فلربما لن تسنح لكم الفرصة ثانيةً |
Ama kardeşimi tanıyorsam dünyanın kaderini böyle küçük bir şansa bırakmayacaktır. | Open Subtitles | فهو لن يخاطر بمصير العالم .. من أجل هذهِ الفرصة الضئيلة. |
Bütün öğretmenlerimize istedikleri ve hak ettikleri desteği verme fırsatı beni heyecanlandırıyor. | TED | أنا جد متحمس لهذه الفرصة لمنح جميع مدرسينا الدعم الذي يحتاجونه ويستحقونه. |
Son defasında biraz laklak edecek fırsatımız olduğunda, hiç hoş karşılanmamıştık. | Open Subtitles | تبدو أنها كانت الفرصة الأخيرة لمناقشة طويلة لقد عاملتنا بعدم ترحيب |
İnsanlara konuşma imkanı verin, konuşmalarına izin vermeyecek olsanız bile. | TED | أعط الناس الفرصة ليتكلموا، حتى عندما لا تريدهم أن يتكلموا. |
Buraya önceliklerimi değiştirmek için geldim ama ilk fırsatta vazgeçiyorum. | Open Subtitles | جئت هنا مقسما لتغيير أولوياتي وفي الفرصة الأولى أترك ذلك |