Hükümet, gerçekten, 77 sefer sayılı uçağın Pentagon'u vurduğunu kanıtlamak istiyorsa, bütün yapması gereken, o kasetlerden birinin yayınlanmasını serbest bırakmak. | Open Subtitles | إذا أرادت الحكومةَ أن تثبت بشكل نهائى بأن الرحلة 77 ضربت وزارة الدفاع الأمريكيةَ كل يجب أن يعرضوا أحد تلك الأشرطة |
Belge bir anlaşma olduğunu öne sürmüyor. Bu anlaşmayı kanıtlıyor. | Open Subtitles | الوثيقة لا توحي بوجود علاقة هي تثبت وجودها بشكل مطلق |
Dünya'da gerçek bir kahraman olduğunu ispat edersen... tanrılığını geri kazanabilirsin. | Open Subtitles | هرقل تستطيع أن تثبت أنك البطل الحقيقي على الأرض ألوهيتك سترجع |
Ama bugün herkese daha iyi olduğunu kanıtlamaya çalışacağın gün değil. | Open Subtitles | ولكن اليوم ليس مناسباً لتحاول أن تثبت للجميع أنك أفضل |
Tamam tamam. Bir şey kanıtlayabilir mi? | Open Subtitles | حسناً ، حسناً هل بأمكانها ان تثبت اى شىء |
Ve tabi bir de "g" sözcüğü var, zihinsel engelli insanların çoğu insan için hala görünmez olduğunu kanıtlayan sözcük. | TED | ثم يوجد تلك الكلمات الجارحة والمهينة التي تثبت أن ذوي الإعاقات الذهنية لا زالوا غير مرئيين بالنسبة للعديد من الأشخاص. |
Fransa'da olabiliriz ama yine de bir insan suçu kanıtlanana kadar masumdur. | Open Subtitles | ربما نحن فى فرنسا ولكنى مازلت أمريكيه الرجل برىء حتى تثبت ادانته |
Ona mektuplar vermek istemiş. Açıkça suçsuz olduğunu kanıtlayacak mektuplar. | Open Subtitles | اراد أن يعطها خطابات والتى يبدو أنها تثبت أنها بريئة |
Mükemmel tasarımı diğerlerinden geri kalmayan performansı ve parmak ısırtan zerafeti ile güzelliğin güçle buluşmasının kanıtı olarak bize sunuluyor. | Open Subtitles | تصميمها دقيق، خطوطها البسيطة القوية في آن واحد، وأناقتها الفريدة كل هذه الميزات تثبت |
Sokka, bana bir şeyler kanıtlamak zorunda değilsin. Seninle zaten gurur duyuyorum. | Open Subtitles | سوكا لا يجب عليك أن تثبت لي ذلك فأنا فعلا فخور بك |
Belki de herkese, hala harika bir parti düzenleyebildiğini kanıtlamak istemiştir. | Open Subtitles | وربما أرادت ان تثبت للجميع انها مازالت تستطيع عمل حفلة رائعة |
Belki de kontrolün kendisinde olduğunu bizi ne zaman isterse öldürebileceğini kanıtlamak istiyordur. | Open Subtitles | لربّما تريد أن تثبت أنّها ممسكة بزمام الأمور، وبأنّ بوسعها قتلنا متى شاءت |
Ama bu bir şeyi kanıtlıyor. | Open Subtitles | تثبت شئ واحد بكل هذا انت لا تفعل ذلك لتنقذ حياه |
Kaynak kayıtları Kıbrıs kaydının sahte olduğunu kanıtlıyor. | Open Subtitles | التسجيلات الأصلية التي تثبت أن تسجيلات قبرص مزيفة |
Ya da benim anlattıklarıma kulak vererek bunu siz ispat edebilirsiniz. | Open Subtitles | او انه يمكنك ان تثبت العكس بالموافقة على ان تسمع قضيتي |
Birilerine yardım ettiğimiz zaman dünyaya bir şeyler kanıtlamaya çalışmıyor musun? | Open Subtitles | إنك لا تحاول أن تثبت شيئاً للعالم في كل مرة نساعد فيها شخصٌ ما؟ ،جميعنا يحاول إثبات شيءٌ ما |
Jesse, rahatsız edilmediğimizden Emin olabilir misin? Bir psişik olduğunu kanıtlayabilir misin? | Open Subtitles | جيسي، تأكد أنه ليس هناك إزعاج؟ يمكنني أن .. هل بالإمكان أن تثبت أنك روحي؟ |
Bunu kanıtlayan kanıtım var, ama bana hiç zaman vermediniz. | Open Subtitles | لدي الدلائل التي تثبت ذلك ولكنك لا تمنحني أي وقت |
Esasen siz, masumluğu kanıtlanana dek Başkan suçludur tutumunu seçmişsiniz. | Open Subtitles | في الأساس امسكت موضع ان الرئيس مذنب حتى تثبت برائته |
Evet, ama aslında atacağım sağ el önde yumruğu sana bunu yapamayacağını kanıtlayacak. | Open Subtitles | نعم, ولكن الحقيقة إنّني أطلق يمينية تثبت لك أنّني أعتقد أنّكِ لن تستطيعي. |
Ayrıca, bunları benim uydurduğumu söyleyeceksiniz ama doğru söylediğime dair kanıtı sunduğumda bu durumdan siz zararlı çıkacaksınız. | Open Subtitles | ستخبرني أيضاً أنك صنعت كل هذه الإداعاءات لكن سوف أظهر المستندات التي تثبت هذا التعارض |
Ağır silahlarla sana güvenmemiz için önce kendini kanıtlaman gerekli. | Open Subtitles | يجب أن تثبت نفسك قبل أن نثق بإعطائك الأسلحة الثقيلة |
Birisini sebepsiz yere öldürmezsin. Bu saat hiçbir şeyi kanıtlamaz. | Open Subtitles | لا أحد يقتل شخصاً بلا مبرر الساعة لا تثبت شيئاً |
Elimizde olan tüm kanıtlar, karanlık maddenin orada olduğunu söylüyor ve gökleri dolduran o güzel sarmal galaksilerde olan bir sürü şeyi açıklıyor. | TED | كل الأدلة التي نملكها تثبت أن المادة المظلمة موجودة وذلك يتمثل في كثير من الأشياء في تلك المجرات اللولبية الجميلة التي تملؤ السماء. |
Size en temel dogmayı hatırlatmak isterim, her insan suçu ispatlanana kadar suçsuzdur. | Open Subtitles | اسمحوا لي أن أذكركم بأن مبدأ القانونية الأساسية هو البراءة حتى تثبت إدانته. |
Masum olduğuna dair bir kanıt varsa peşinden gider misin? | Open Subtitles | وإذا كانت هناك أدلة تثبت أنه بريء، هل ستذهب خلفها؟ |
Acil durumlarda güvenilir olduğunu onlara kanıtlamalısın. | Open Subtitles | يجب أن تثبت لهم أنه يُمكن الإعتماد عليك فى وقت الشدة |