Berbat derecede karmaşık bir teoriydi, bir sürü integral ve formül, hesapla dolu bir şeydi. | TED | كانت نظرية معقدة جداً تعج بمعدلات التكامل والتفاضل الرياضية ونحو ذلك |
Ama belki de bu gelecekteki astronomların elinde önceki dönemlerden kalma, tıpkı bizimki gibi, genişleyen galaksilerle dolu bir kozmos fikrini onaylayan kayıtlar olacak. | TED | الآن من المحتمل ان يكون لدى فلكيي المستقبل سجلات تم تداولها من عصر سابق مثلنا تثبت التمدد الكوني تعج بالمجرات |
Muhtemelen enerji dolu bir şehir hayal ediyorsunuz. Hayat dolu yemyeşil. | TED | من المحتمل التفكير في مدينة تعج بالطاقة، مدينة تنبض بالحياة ممتلئة بالخضرة |
Gece göğü, kelimenin tam anlamıyla dış gezegen kaynıyor. | TED | فعلاً سماؤنا تعج ليلا بالكواكب الخارجية |
Şangay, bir sürü ayakçı takımı ile kaynıyor. | Open Subtitles | شنغهاي تعج بالكثير من الأولاد ممن يوصلون الطلبات |
Deniz seviyesinden 2.700 metre yükseklikteki bu vadinin duvarları eski deniz canlılarının kalıntılarıyla doludur. | Open Subtitles | جدران هذا الوادي ، 2700 متر فوق مستوى سطح البحر تعج ببقايا مخلوقات بحرية سحيقة |
içen kadınlar cirit atıyor. | Open Subtitles | تعج شقتي بالنساء اللاتي ...يتقاذفن خليط الشمبانيا ويشربن نخب محنتي |
İyi ki annem dinleniyordu çünkü caddeler heykellere ve anıtlara bakan insanlarla hıncahınç doluydu ve bu insanların bazıları gürültücü ve saldırgandı. | Open Subtitles | جيد ، إن أمي كانت ترتاح لأن الشوارع كانت تعج بالناس ينظرون للتماثيل والنصب التذكارية |
Şu an içinde yaşadığımız kültür, doğaçlamanın müziği ile dolu dilimlenen, küp küp doğranılan, kat kat kesilen ve kim bilir dağıtılan ve satılan. | TED | ان الثقافة التي نعيشها الآن تعج بالموسيقى المرتجلة التي تم تشريحها و تقطيعها الى طبقات و توزيعها و بيعها والله اعلم |
Güzel ve akıllı kadınlarla dolu bu kentte bula bula ahmak zekalı bir Amerikalı buldun. | Open Subtitles | من بين كل سكان هذه المدينة المكتظة التى تعج بالنساء الجميلة والذكية أنت تحضر لى تلك الأمريكية الصغيرة |
Muhtemelen tuhaf birinin tekidir. Şehir bunlarla dolu. | Open Subtitles | ربما هو مجرد شخص غريب الأطوار المدينة تعج بهم |
Harika, neredeyse bu odanın... katlanır sandalye dolu olması kadar heyecan verici. | Open Subtitles | واو انه شيء مثير وهذه الغرفة التي تعج بالكراسي الطائفة. |
Dairem bir sürü plastik torbayla, okunmamış dergilerle katılaşmış salata sosu şişeleriyle dolu | Open Subtitles | ،شقتي تعج بالأكياس البلاستيكية ،مجلات قديمة صلصات سلطة مجمدة |
Beyin urları konusunda uzman doktorlarla dolu bir hastanedesin peki onlar ne yapıyor? | Open Subtitles | أنتِ تذهبين إلى مستشفى تعج بالأطباء، خبراء في الأورام التي تتغذى على المخ، وماذا يفعلون وقتها؟ |
Bu suların korsanlarla dolu olduğunu biliyorsunuz. Değil mi, çocuklar? | Open Subtitles | تعلمون أن هذه المياه تعج بالقراصنة، صحيح يا فتيان؟ |
Bitişik caddelerin uydu görüntülerini alıyoruz ama hepsi isyancılarla dolu. | Open Subtitles | لدينا رؤية من القمر الصناعي الشوارع المجاورة تعج بالمعاديين |
Caddeler Buğday biti kaynıyor, birdenbire ortaya çıktılar. | Open Subtitles | الشوارع تعج بالويفيل ، لقد ظهروا من العدم |
Bu ada bu şekilde vahşileştirilmiş hayvanlarla kaynıyor! | Open Subtitles | هذا هو السبب في أن هذه الجزيرة تعج بهذه الحيوانات |
Bu toprakta o kadar çok kan var ki kurt sineği larvası kaynıyor. | Open Subtitles | هناك الكثير الدم في هذه التربة، أنها تعج ضربة تطير اليرقات. |
- Kesinlikle. Bu gönüllüler bizim evlenmeyi hak ettiğimiz başarılı ve bekar erkeklerle doludur. | Open Subtitles | هذة المؤسسات الخيرية تعج بالرجال الناجحين العزبين الذين نستحقهم! |
- Eminim burası çıgıraklı yılan doludur. - Kilitli mi? | Open Subtitles | أنا متأكده أن تلك الصحراء تعج بالثعابين ذات الأجراس - هل هذا مغلق؟ |
Yamamoto, düşman uçaklarının artık cirit attığı gökyüzünde düşman donanmasının kol gezdiği açık denizlerde vurulmuştu. | Open Subtitles | أصيبت طائرة (ياماموتو) فى سماء تعج الأن بطائرات العدو وفوق بحار تسيطرعليها سفنه |
İyi ki annem dinleniyordu çünkü caddeler heykellere ve anıtlara bakan insanlarla hıncahınç doluydu ve bu insanların bazıları gürültücü ve saldırgandı. | Open Subtitles | جيد، أن أمى كانت ترتاح لأن الشوارع كانت تعج بالناس ينظرون للتماثيل والنصب التذكارية |