O dönemde her ikimiz de fena halde hamileydik ve ne kadar korktuğunu düşünerek onun için yüreğim sızlamıştı. | TED | لقد كنا في ذلك الوقت في فترة حملنا وقد انقبض صدري من اجلها تصوروا مدى الخوف الذي اعتراها حينها |
O gün modanın gücünü keşfettim, O zamandan beri ona aşığım. | TED | في ذلك اليوم، اكتشفت قوة الموضة، وقد أحببتها منذ ذلك الحين. |
Sonuçta; bilinç gibi bir şey hakkında insanların fikrini değiştirmek çok zordur, ve Bunun neden bu kadar zor olduğunu sonunda anladım. | TED | إنه من الصعب جدا أن نغير عقول الناس عن شيء ما مثل ا لإدراك و تبين لي بشكل نهائي السبب في ذلك |
Birkaç öğrenci ailesinin de içinde olduğu kişiler, okul öğrencilerin gitmesini engellemek için daha fazlasını yapmadığından çok öfkeliydi. | TED | والبعض، بما في ذلك بعض عائلات الطلاب، كانوا غاضبين أن المدرسة لم تفعل أكثر من ذلك لمنعهم من المغادرة. |
O evde herhangi sıra dışı bir olay olmuş mu? | Open Subtitles | أهناك أي شيء غير إعتيادي حدث في ذلك المنزل ؟ |
O sınıfta bulunduğunuz için mutlu olurdunuz, ben de böyle hissediyordum. Ama orada bulduğum şey, bazıları şu an Bunu yaşıyor, | TED | سوف تكون سعيدا لمجرد وجودك في ذلك الفصل,وهو ما شعرت به. لكن ما وجدته هناك أنه بينما يعض الناس يعيشون ذلك |
bu itirazda ki sıkıntı şudur O da yerel ekonomilerde herkesin birbirine ne kadar bağlı olduğuna dair yanlış anlamalar var. | TED | والمشكلة في ذلك الاعتراض أنها تعكس سوء فهم تام حيال كيف أن الاقتصادات المحلية تؤثر على كل من يكون مرتبطاً بها. |
Aklıma gelmişken Geçen gün seninle girdiğimiz iddiayı hatırlıyor musun? Hangisini? | Open Subtitles | بالمناسبة هل تتذكر الرهان الذي ربحته عليك في ذلك اليوم ؟ |
Fakat belli ki, O zamanlar böyle bir sorun yoktu. | TED | ولكن يبدو انه في ذلك العصر لم يكن ذلك موجوداً |
O düşkünler evinde, ölmek üzere olan 31 kadın ve erkek kalıyordu. | TED | في ذلك الدير وكان هناك 31 رجلا و امرأة على أعتاب الموت |
O yaz bir süredir hasta olan bir hemşiremiz vardı. | TED | في ذلك الصيف كانت لدينا ممرضة كانت مريضة منذ فترة. |
bu keşif O zamanki birikimin suratına tokat gibi çarptı. | TED | في ذلك الحين، ذلك الاكتشاف طار في وجه الحكمة التقليدية. |
CA: Ama bu şirketin O zaman için şirketin gelirinin önemli yüzdesini oluşturuyordu. | TED | ك.أ: ولكن ذلك كان يُمثل جزًء كبيرًا من إيرادات الشركة في ذلك الوقت. |
çünkü kendilerinden bu istenmiştir. bu, insanların kendilerini lider olarak | TED | ويساعده في ذلك اشخاص مختارون ايضاً هذا يوضح لنا لماذا |
Ve bu yönde gelen veri daha fazla orada değil. | TED | اذا البيانات تذهب في ذلك الاتجاه ,ليس هناك بعد الان |
Ancak, sahip olduğumuz kimliğe göre bu soruyu farklı biçimde sorabiliriz. | TED | ولكن هناك طريقةٌ أخرى للتفكير في ذلك لمعرفة أين وصلنا بهويتنا. |
O akşamüstü hayatındaki en güzel gün batımına şahit olmuş. | Open Subtitles | في ذلك المساء، شاهد أجمل غروب شمس على الإطلاق. |
Bunu hiç birimiz istemiyoruz ve hepimiz bu konuda mutabıkız. | TED | لا يوجد أحد منا يريد ذلك، وكلنا نشترك في ذلك. |
Benzer gelişmeler enerji alanında da gerçekleşiyor, yenilenebilir enerji de dahil. | TED | وتقدم مشابه يحدث في مجال الطاقة بما في ذلك الطاقة المتجددة. |
Geçen gün sizin aracılığınızla bir mektup göndermiştim. Hatırladınız mı? | Open Subtitles | ارسلت رساله في ذلك اليوم ان كنتي ما زلت تذكرين.. |
bu çok küçük düşürücü ve gerçekten sıkıcı ve hepimizi buna meyil ederiz. | TED | لأن في ذلك نوع من تبخيس الذات والملل ، ونحن نقوم بذلك كثيراً. |
Hayatımdaki en önemli şey de bu sırada meydana geldi. | TED | وهو أهم شيء في حياتي حدث أيضاً في ذلك الوقت. |
Ne anlam ifade ettiklerini bilemeyebiliriz, ama O zamanın insanları kesinlikle biliyordu. | TED | قد لا يعرف ما تعنيه، ولكن الناس في ذلك الوقت يعرفون بالتأكيد. |