Ama bu kadar basit olsaydı hepimiz her şeyi aynı şekilde görürdük. | TED | لكن لو كان الأمر بتلك البساطة، لكنا رأينا الأشياء كلها بنفس الطريقة. |
Leopar ısırdıktan sonra her yeri benekli gören biri gibisin. | Open Subtitles | كأنك تلقيت عضة من نمر وأصبحتَ تحسب الحيوانات كلها نموراً |
Yumuşak ve kabarık olmadan önce. ve bu zaman boyunca | TED | قبل ذلك كانت كلها بنيات ناعمة ورقيقة. وخلال تلك الحقبة |
Şunlara bak şehir onlarınmış gibi geziyorlar ama aslında tamamen bize bağımlılar. | Open Subtitles | انظر لهم متبخترين كما لو انهم يملكون المدينة كلها لكنهم تابعين كليا |
Ayrıca bu yerel otobüsler, şehir merkezine yaklaştıklarında, hepsi yan yana hareket eder ve bir ana cadde üzerinde büyük ölçüde birleşirler. | TED | و كلما سارت هذه الحافلات المحلية لتصل إلى قلب المدينة مرت كلها جنبا إلى جنب لتلتقي كلها تقريبا في طريق رئيسي واحد |
her şey yolunda giderse büyük ihtimalle tüm silahlardan Pazartesi akşamı kurtuluruz. | Open Subtitles | ، كل شيء يسير كما ينبغي ربما نـُغرق الأسلحة كلها ليلة الإثنين |
1 km yarıçapındaki tüm yolları kapattık. her şey hazır. Tamam. | Open Subtitles | إغلقنا كل شيئ لمسافة نصف قطرها 0.6 ميل كلها جاهزة، إنتهي |
Yangın çok çabuk yayıldı. her şey yandı. - Dr. Laughton'a ne oldu? | Open Subtitles | كان يقوم ببعض التجارب الغريبة، لم تكن نار عادية بل حرقت المنطقة كلها |
her biri tek başına güçlü, ama birlikte o güç on katına çıkıyor. | Open Subtitles | كلها قويه على حده لكن إذا استخدمت مجتمعه تزيد هذه القدره عشرات الأضعاف |
Annen her akşamı mahvettiği gibi bu akşamı da mahvetti! | Open Subtitles | امك افسدت الليلة كلها كما كانت تفسد كل الليالي الاخرى |
Sadece şu an siz Glenn Gould'un piyano çalan vücudu içindesiniz ve parmaklarınız kararları veriyor gibi hissediyorsunuz ve bütün süreç boyunca hareket ediyorlar. | TED | عدا أنك داخل جسد جلين جولد و تقوم بالعزف, و تشعر و كأن أصابعك هى التى تتحرك من تلقاء نفسها خلال عملية العزف كلها. |
Hayatım boyunca insanlar klasik rock zırvasını zorla sevdirmeye çalıştılar. | Open Subtitles | بحياتى كلها وجميع الناس يرددون الهراءات عن موسيقى الروك القديمة |
Yaşamı boyunca peşinden gittiği amacın arayışı içinde bulunduğu bir dönemde. | Open Subtitles | هو في مرحلة بحثه عن الهدف منها لقد تابع حياته كلها |
Futbol tamamen, açı, yörünge ve süratle alakalı. - hepsini kafamda görüyorum. | Open Subtitles | كرة القدم كلها عن الزوايا والمسارات والسرعة وأرى كل هذا في رأسي |
- Tanrım. bu uçakların teknolojisi çok gelişmiş. tamamen bilgisayarlı. | Open Subtitles | تقنيات هذه الطائرات متقدمة , كلها يتم التحكم بها بالكمبيوتر |
Farklı ışık türlerinin hepsi dalgalardır, yalnızca farklı dalga boyu ve frekansa sahiplerdir. | TED | مختلف أنواع الضوء هي كلها الموجات، إنّها فقط تتميّز بطول الموجة والترددات المختلفة. |
Hurdacı da onu fırına atacak geride hiç bir şey kalmayıncaya kadar eritecek. | Open Subtitles | ورجل الخرده سوف يضعها في فرن ويسحقها كلها حتى لا يتبقى منها شئ |
katlanmış bir tek sayfayı yerinden yırtarak adının geçtiği yeri ortadan kaldırabilecek ve kan dökme sorumluluğunu Ronald Marsh'a devredebilecektir. | Open Subtitles | بأنه بنزع ورقة واحدة من الخطاب المزدوج تستطيع اخفاء وازالة اى ذكر لأسمها وتترك المسئولية كلها تقع على رونالد مارش |
Kafasının tamamı avını bulmak için gerginleştirdiği iki büyük gözle kaplıdır. | Open Subtitles | يملئ رأسه كلها عينان ضخمتان يجتهد في استخدامهما للكشف عن فريسته |
Bunun tamamını üstlenmek o kadar büyük bir mes'ele değil. | TED | و فكرة تحدي كرة الشمع كلها ليست بالأمر الكبير |
Aynı zamanda tüm ülkenin dönüşümüne şahit olduğumuz için de çok şanslıyız. | TED | ولكن بعد ذلك نحن أيضا محظوظون جدا لنشهد التحول في البلد كلها. |
Şimdi, bütün kartları biriktirip hepsini bu harika tanıtım broşürüne yapıştırman gerekiyor. | Open Subtitles | حسناً, عليك أن تجمع البطاقات كلها ثم تلصقها في هذا الكتيب العجيب. |
Sarina Hala, sadece bunlar çok lezzetli değil... tüm yemek mükemmeldi. | Open Subtitles | ليس فقط هذا البسكويت لذيذ ولكن الوجبة كلها كانت ساحرة صدقاً |
Ehliyet, pasaport, sosyal güvenlik numarası, banka hesabı hep silinecek. | Open Subtitles | رخصة قيادتك، جواز سفرك، ضمانك الاجتماعي حسابك المصرفي، سأمحوها كلها |