| Dünya iyi, sıradan evlerde yaşayan iyi, sıradan ve küçük insanlarla dolu. | Open Subtitles | العالم مليئ بأناس رائعون عاديون يعيشون في منازل رائعة عادية فوق الأرض |
| Yemin ediyorum, umarım gideceğimiz diğer evren Korelilerle dolu olur. | Open Subtitles | اقسم بالله أني اتمنى ان يكون العالم التالي مليئ بالكوريين |
| Sanırım asıl gerekçe hırsızlık değildi. Bu yer antikalarla dolu. | Open Subtitles | لا أعتقد أن السرقة هي الدافع، هذا المكان مليئ بالتحف |
| Belki, gelip evinin yabancı kişilerle dolu olduğunu görsen sen de bunu garipserdin. | Open Subtitles | قد تجد الأمر غريباً إذا عدت إلى منزلك لتجد أن بيتك مليئ بالغرباء |
| Çocuklarla dolu bir denizde kim kendisi gibi olana çaresizce yapışır. | Open Subtitles | أقصد في بحر مليئ يالأطفال الذين هم متمسكون بشدة بنوعهم الخاص، |
| Her yer, masumiyetinden ve servetinden istifade edecek açgözlülerle dolu. | Open Subtitles | مليئ الحيوانات المفترسة الذين من شأنهم أن يأخذو ثروتكِ وبراءتكِ |
| Kumarbazlar tarafından dolup taşan kumarhanelerle dolu bir sığınak ve tamamen mafyanın kontrolünde. | Open Subtitles | لرجال العصابات بعيدا من القانون ملاذ مليئ بالكازينوهات والمقامرين وهو تحت سيطرة العصابات |
| Hazin, huzur tutkunu korkaklarla dolu, soguk ve kasvetli bir karakol. | Open Subtitles | انه في مكان متجمد، موقع كئيب مليئ بالشفقة، للجبناء محبين السلام |
| Hazin, huzur tutkunu korkaklarla dolu, soğuk ve kasvetli bir karakol. | Open Subtitles | انه في مكان متجمد، موقع كئيب مليئ بالشفقة، للجبناء محبين السلام |
| Nefes kesici ışık gösterileriyle ve tuhaf ve harika yaratıklarla, görmek için başka bir gezegene gitmenizi gerektirmeyen yabancı yaşam formlarıyla dolu büyülü bir yer. | TED | انه عالم سحري مليئ بالانواء الرائعة وعروض الضوء والمخلوقات المميزة التي تشبه كائنات الفضاء والتي لا تتطلب منكم السفر الى خارج الكوكب من اجل مشاهدتها |
| Açık mavi bir okyanusa baktığınızda aslında hareketli hayatla dolu bir mikrobik çorbayı seyrediyoruz. | TED | عندما تنظر إلى المحيط الأزرق الشفاف، أنت في الواقع تحدق في حساء ميكروبي مليئ بالحياة. |
| Goblenler taşınabiliyordu, halı gibi sarabilirdiniz, onları bir yerlere gönderebilir veya duvara asarak soğuk ve karanlık bir mekânı zengin renklerle dolu bir yere çevirebilirdiniz. | TED | وذلك بسبب سهولة نقلهم، حيث يمكن لفّهم ودحرجتهم، وأثناء القيام بتعليقهم يمكن تحويل غرفة كئيبة إلى مكان مليئ بالألوان |
| Oranın farelerle dolu bir otel olduğunu düşünüyorduk. | TED | كان اعتقادنا أنه فندق، فندق مليئ بالجرذان. |
| Sanırım hepimiz dünyanın problemlerle dolu olduğunun farkındayız. | TED | أعتقد أننا جميعاً مدركون بأن العالم اليوم مليئ بالمشاكل. |
| Beyinlerle dolu bir dünya hayal edin ve burda kendine bir yer bulamayacak kadar çok mim olsun. | TED | تخيل عالم مليئ بالعقول ويمكن للميم البحث عن منازل |
| Bu ortamda pek bir bağlam yok; o yüzden başka bir ortama geçiyorsunuz, insanlarla dolu bir ortama. | TED | في هذه المساحة، هنالك سياق ضئيل جداً، ولذلك يمكنك الإنتقال إلى سياق مختلف، واحد مليئ بالناس. |
| Ayrıca benim kadar iyi biliyorsunuz ki tarih seksi topallarla doludur. | Open Subtitles | لانك تعلم كما اعلم انا ان التاريخ مليئ بالعرجان الجذابين |
| Bu gece süprizlerle dolusun. | Open Subtitles | انت .. انت فعلا مليئ بالمفاجأت هذه الليله اليس كذلك ؟ |
| Bir ev dolusu yetişkin onunla başa çıkamıyor. | Open Subtitles | هنا لدينا بيت مليئ بالبالغين ولايستطيعون تحمل الفتاة |
| Bir koğuş yaşlı kadınlarla doluydu; sakat, kör. | Open Subtitles | أحد الأجنحة كان مليئ بالنساء العجائز مشلولات، كفيفات |
| Ağzınız bir sürü aletle dolu çaresiz olduğunuz anda telefona cevap vermelerinden nefret ediyorum. | Open Subtitles | أكره أن يكون المرء عاجزا،فمك مليئ بالألات ويجاوبون هم على الهاتف |
| -Ben de varım! Öfke ve sirkeyle doluyum. | Open Subtitles | سأنضم معك ، أنا مليئ بالغضب والمرارة |
| Burası şimdi ajan kaynıyor olmalı. | Open Subtitles | هذا المكانِ يَجِبُ أَنْ يَكُونَ مليئ بالعملاء من الآن. |