Bu salonda 600 kişi varmış gibi görünebilir; ama aslında çok daha fazla kişi var burada çünkü her birimizin çok sayıda farklı kişiliği var. | TED | تبدو هذه الغرفة وكأنها تحوي 600 شخص ولكن في الحقيقة يوجد اكثر من هذا العدد لان كل واحد منا يملك عدة شخصيات في نفسه .. |
Bu da sizi değişik bir kariyer yapmaya zorlayabilir, ama aslında büyük de bir avantajı vardır: iş rekabeti yok. | TED | ربما هذا .. صادم قليلاً .. اقصد هذا التخصص ولكن في الحقيقة انه تخصص مميز اذ لا أحد ينافسك به |
ama eninde sonunda ya onlar ya bendim ve ben kendimi seçtim. | TED | ولكن في النهاية، كنت موقنة أنه إما أنا أو هم، واخترت نفسي. |
fakat aynı zamanda biz Arab mirasıyla da yeniden bağlantı kuruyoruz. | TED | ولكن في نفس الوقت نحن نعيد الارتباط ونؤكد اهمية تراثنا العربي. |
fakat bu orta kısımda, 20 ila 45 yaş arası, Botsvana' da ölüm oranları Mısır'dan çok çok çok çok yüksek. | TED | ولكن في متوسط العمر بين سن الـ 20 و الـ 40 نجد أن معدل الوفيات في بتسوانا أكثر بكثير من مصر |
ancak içlerindeki gökadalar aslında aşırı yüksek süratlerde hareket ediyorlar. | TED | ولكن في الحقيقة فإن هذه المجرات تتحرك بسرعة هائلة جدا. |
ama kredi derecelendirme sektöründe her Allah'ın günü olan bu. | TED | ولكن في الحقيقة هذا مايحدث في وكالات التصنيف كل يوم. |
ama aslında öyleler, bunun nedeni onları aynı ölçekte çizmemem. | TED | ولكن في الواقع، هذا لأنني لم أرسمهما على نفس المقياس. |
ama diğer çocukların gözlerinde ve akıllarında, onların eşiti değildim. | TED | ولكن في أعين وعقول الأطفال الآخرين، لم أكن مساوية لهم. |
Bazıları bu kuralı aşabiliyormuş gibi görünebilir ama gerçekte harici bir kaynaktan aldıkları enerji ile çalışmaya devam etmektedir. | TED | هناك البعض الذي يبدو وكأنه مستمر بالعمل، ولكن في الواقع دائمًا ما يتضح أنه يسحب الطاقة من مصدر خارجي. |
Şunu söylemeliyim ki bazen hoşuma gidiyordu ve harikaydı, ama öte yandan, kendimi kollamak için yalnız bırakılmış gibi hissediyordum. | TED | ولا تسيؤا فهمي، أحببتها أحياناً، وكان حبي لها كبيرًا، ولكن في أوقات أخرى، أحسست بأنني تُركتُ وحيدة لأدافع عن نفسي |
ama üçüncü ayda örneğinde bir çeşit bakteriyel konuşma saptadım. | TED | ولكن في الشهر الثالث، اكتشفت بعض اللغو البكتيري في عيناتها. |
ama aslında kasabada bu ekonomik döngüler çok daha etkili bir şekilde başlayabiliyor. | TED | ولكن في الواقع نبدأ داخل المدينة بإنشاء هذه الدّورات الاقتصادية بشكل أكثر فعالية. |
ama İsveç'te böyle bir alışkanlışımız vardı, çocuklar ölürken engellemek için birşey yapmasak da tüm ölen çocukları sayıyorduk. | TED | ولكن في السويد هذه هي عادتنا .. نحن نحسب معدل وفيات الاطفال حتى لو كنا لن نقوم بشيء حيالها |
fakat dediğim gibi, araç sürücüleri uyum sağlarlar, doğru mu? | TED | ولكن في الحقيقة كما قلت سابقا، يتأقلم سائقوا المركبات، صحيح؟ |
fakat, sonra 1993 te, NIH(Ulusal sağlık enstitüsü) Yeniden Canlandırma Yasına imza attı. | TED | ولكن في العام 1993 تم توقيع مرسوم المعاهد الوطنية لتحسين الصحة ليصبح قانونا. |
fakat, bu cinsiyet farklılıkları oldukça sık göz ardı ediliyor. | TED | ولكن في الكثير من الحالات يتم تجاهل الاختلافات بين الجنسين. |
Bizim verdiğimizi söylemiyorum, fakat önemli olan, her zaman alternatiflerimizin olmuş olması. | TED | ولست أقترح بأننا نفعل ذلك, ولكن في النهاية لدينا دائماً احتمالات بديلة. |
ancak 1972'de Sovyetler Birliği'yle büyük çapta bir tahıl satışı için görüşülürken Başkan Richard Nixon bu kısıtlamaları kaldırdı. | TED | ولكن في عام 1972، أزال الرئيس ريتشارد نيكسون هذه القيود أثناء التفاوض في مبيعات ضخمة للحبوب إلى الاتحاد السوفيتي. |
ancak hayat yolculuğumun bu döneminde meşalemi sonraki nesle aktarmıyorum. | TED | ولكن في هذه المرحلة من رحلة حياتي، لست أمرر شعلتي. |
İçinde eski sevgilimle karısının olduğu pek çok hayal kurmuştum, ama bu hayalde bir kamyonla çarpışmış gibi olmak vardı. | Open Subtitles | أنا كثيرا ما يتوهم حول تشغيل في بلدي السابقين وزوجته، ولكن في تلك الأوهام كنت اخوض الى لهم مع شاحنة. |