Beklememe gerek yok. David hiç geç kalmazdı. Bir engel çıksa mutlaka arardı. | Open Subtitles | ليس علىَّ الإنتظار.لم يتأخر هكذا من قبل لم يتأخر من قبل على الإطلاق. |
Ama gitmeleri için fikirlerini değiştirmek için çok geç değil. | Open Subtitles | لكن الوقت لم يتأخر جداً لتغير رأيك حول مغادرة المكان |
Sheepshead Bay'de oturuyor ama hep geç kalır, o yüzden... | Open Subtitles | آوه,يعيش في خليج شيبشياد لكنه يتأخر دائماً لذا تذوق هذا |
Tatlım, hayır, bu imkansız. İlk bebekler genellikle geç gelir. | Open Subtitles | حبيبتي ، لا ، هذا مستحيل الطفل الأول عادة يتأخر |
Çok geç olana dek beklemek istemezsin değil mi tatlım. | Open Subtitles | أنت لا تريد الإنتظار حتى يتأخر الوقت، أليس كذلك ؟ |
Onu geri ara. Fikrini değiştirmek için çok geç değil. | Open Subtitles | اتصل بها مرة اخرى , لم يتأخر الوقت لتغيير رأيك |
Şimdi bırakmazsanız sen uçuşunu kaçıracaksın o da okuluna geç kalacak. | Open Subtitles | إذا لم تغادر الآن ستفوتك طائرتك وهو سوف يتأخر عن المدرسة |
Kendin de söyledin, zaman makinesi varsa elinde, asla geç kalmazlar. | Open Subtitles | قلتها بنفسك، من يملك آلة زمن لا يتأخر عن موعدٍ أبداً |
Çok geç olmadan hastalığın eski biyolojik belirteçleri için araştırma yapmaya başlayabilecek fırsatımız var. | TED | ولدينا الفرصة للبدء في البحث عن المؤشرات الحيوية المبكرة للمرض قبل أن يتأخر الوقت. |
Saat geç olmaya başlıyor ve giderek bitkin düşüyorum. | TED | سرعان ما بدأ الوقت يتأخر و سرعان ما شعرت بالتعب |
geç vakitte başlayan bölgelerden olan çocuklar daha fazla uyuyorlar. | TED | المراهقين بالمناطق التي يتأخر بها بدء الدوام يحصلون على ساعات أكثر للنوم. |
Bazıları randevulara geç geliyor, bazısı İngilizce bilmiyor ve bazıları ise talimatları uygulamakta zorluk yaşıyor. | TED | بعضهم يتأخر عن المواعيد، والبعض لا يتحدث الإنكليزية، والبعض يصعب عليه اتباع التعليمات. |
Anne, eğer seni seviyorsa hâlâ geç sayılmaz. | Open Subtitles | أمى ، لم يتأخر الوقت بعد إذا كان لا يزال يحبك |
geç kalmadı leydim. Ancak günbatımında burada olur. | Open Subtitles | انه لم يتأخر سيدتى كان ينبغى ان يكون هنا مع غروب الشمس |
Bir öğretmen derse asla geç kalmamalı. Yerlerinize oturun. | Open Subtitles | وينبغي على المعلم ان لا يتأخر على الصف اجلسوا على مقاعدكم |
- O kız benim, Bayan Moneypenny, ve 007 ile geleneksel konuşmanızı artık bitirin. O benimle yemek yiyecek ve geç kalmasını istemiyorum. | Open Subtitles | إهملى المعتاد مع 007 من فضلك سيتعشى معى و لا أريده يتأخر |
Rahatla. gecikti. Her zaman gecikir. | Open Subtitles | اهدأ، إنه يتأخر دائماً، ذلك جزءاً من شخصيته |
- Görünüşe göre şef biraz gecikecek. | Open Subtitles | يبدو أن الرئيس سوف يتأخر قليلاً. |
Vali gecikecekmiş, o yüzden büfeyi arka tarafa taşımalıyız. Tamam. | Open Subtitles | سوف يتأخر المحافظ لذلك يجب علينا تحريك "البوفيه" إلى الخلف |
Umarım uzun sürmez, çünkü ana depo nerede bilmiyorum bizi de buralara kadar sürükledilerse-- | Open Subtitles | من الأفضل ألا يتأخر لأنني لا أعرف مكان المخبأ وإن أتوا بنا إلى هذا الجزء من المدينة |
Evet. Yemeğe gitti. gecikmez. | Open Subtitles | نعم، خرج لتناول العشاء فقط لن يتأخر |
uzun süremeyecek. Japonya'nın her şeyi var, sadece ordusunu kaybetti. | Open Subtitles | لن يتأخر انتهاؤها، فلم يعد لليابان من شيء سوى الهزيمة |
Belki fazla tepki gösteriyorum ama dört yıldır kesinlikle gecikmedi. - Hadi yapalım. | Open Subtitles | قد أكون منفعلاً، لكنه لم يتأخر مطلقاً طوال 4 سنوات |