Ama bir çocuğa üçgen verdiğinizde... onunla hiçbir şey yapamaz. | TED | لكن اعط طفلا مثلثا، لن يستطيع أن يفعل شيئا له. |
Bu adamların operasyonlarını nasıl paraya çevirebildikleri ile ilgili bir örnek. INTERPOL'e gidip sayfalara baktığımız ve aranan kişileri arıyoruz. | TED | مثال على كيف يستطيع هؤلاء الاشخاص تنفيذ عملياتهم ذهبنا و اخذنا نظرة على صفحات الانتربول و بحثنا عن اشخاص مطلوبين |
Kültürel olarak, ailesine ekmek getirmesi bekleniyor, ama o bunu yapamıyor. | TED | حسب العرف، يتوقع منه أن يعيل أسرته، لكنه ببساطة لا يستطيع. |
Anlatıcı: Bonobo ya da insan, hiçbirimiz hayal bile edemezdik, öyle değil mi? | TED | شكرا جزيلا لك. هل يستطيع أحد منا، بشر كنا أو بونوبو، أن يتخيل؟ |
Kimse onun için endişelenmiyor diye şikayet edemez en azından. | Open Subtitles | حسناً، هو لا يستطيع الشكوى ولا يجد من يقلق عليه. |
onu kafeslemeye çalışmıştım, ...ama bu ihtiyar kuş, kafeslere dayanamıyor. | Open Subtitles | حاولت حبسه مسبقا ولكن هذا الطير لا يستطيع تحمل الحبس |
Size söylüyorum, şeytan dışında kim böyle bir şey yapabilir? | Open Subtitles | اقول , هذا الشيطان لا يستطيع عمل شىء كهذا بمفرده |
Burada bunu tercüme edebilecek tek kişi sensin. Benimle misin? | Open Subtitles | أنت الوحيد هنا الذى يستطيع ترجمة ذلك, هل أنت معى؟ |
Kuyruğuna da küçük bir silah yerleştireyim ki kavga edebilsin. | TED | سوف أعطيه سلاح صغير على الذيل حتى يستطيع أن يقاتل. |
Ama aslında buna ihtiyacı yok çünkü yine bir şekilde kendini kaldırmaya çalışıyor. | TED | لكنه لا يحتاج ذلك حقا، لأنه، مجددا، يستطيع أن يرفع نفسه نوعا ما. |
Ya da ev ödevini araştırmayı bilmeyen bir çocuk çünkü bilgiye erişimi yok. | TED | وفي طفل لا يستطيع حل واجباته المنزلية، لأنه لا يستطيع الحصول على المعلومات. |
Geçen sene bir soru sormuştum: Sanat dünyayı değiştirebilir mi? | TED | :طرحت سؤالاً في السنة الماضية هل يستطيع الفن تغيير العالم؟ |
o kişi bir kitap okumaya çalışıyor fakat müzikten ötürü odaklanamıyor. | TED | ذلك الشخص يحاول قراءة كتاب، ولكنه لا يستطيع التركيز بسبب الموسيقى. |
bir Reticulan içinden geçebilecek bile olsa, çok sıkı vidalanmış. | Open Subtitles | حتى لو كان الريتيكولا يستطيع الزحف خلالها, فالبراغي في مكانها. |
Köşede bile olmaz. Griss bu gece bu serseriye tahammül edemez. | Open Subtitles | ولا حتى فى الزاوية جريس لا يستطيع ان يظل مذعورا الليلة |
Onunla ilgili bir şey duydum. Hiçbir şey onu öldüremiyormuş. | Open Subtitles | يقولون أن فيه شئ مميز ، لا أحد يستطيع قتله |
ona verebileceğim bir sürü ev işi var badana yapabilir değil mi? | Open Subtitles | ارسليه إلى منزلي، يمكنه القيام ببعض الأعمال الرتيبة ألا يستطيع خلط الطلاء؟ |
Ben de onları yıkmama yardım edebilecek tek yere gittim. | Open Subtitles | لذلك ذهبت الى المكان الوحيد الذى يستطيع مساعدتى على تدميرهم |
Fakat halk tarafından makbule geçmeyen şey şu ki aslında, deneyler gitgide daha iyi oluyor ve bunun sonucunda, gitgide daha hızlı yapılıyor. | TED | و لكن هناك شيء لا يستطيع عامة الناس تقديره في الحقيقة ، ان التجارب في تحسن مستمر و عليه ، فقد اصبحت اسرع |
Neyse, fark etmez. Tek başına pek bir şey yapamaz. | Open Subtitles | لن يفرق شيئا, مهما كان لن يستطيع فعل شيئا لوحده |
bizi sadece o İspanyol bunaklar bulabilir, onların çaresine bakarız. | Open Subtitles | أولئك الأشخاص الأسبانيين فقط من يستطيع توريطنا ولقد تخلصنا منهم |
Benim bildiğim bir gerçek sıfır değere sahip olabilir eğer onunla gerçekten iyi bir şeyler yapabilecek kişi ben değilsem. | TED | ما أعرفه هو أن الشيء يصبح غير ذي قيمة إن لم أكن الشخص المناسب الذي يستطيع صنع شيء أفضل باستعماله. |
Dünyada bize yardım edecek başka bir insan olduğunu sanmıyorum. | Open Subtitles | أنا لا أعتقد هناك إنسان آخر في العالمِ يستطيع مساعدتنا. |
Tepki yok. Ya Monty Python hayranı değil ya da beni anlamıyor. | TED | إمّا أنّه ليس من معجبي مونتي بايثون، أو أنّه لا يستطيع فهمي. |