Nadir ama çarpıcı durumlarda, bir kişi tarafından söylenen tek bir yalan bu bal peteğinde gerçek sorunlara yol açabilir. | TED | في حادثة نادرة ولكنها ضاربة، كذبة واحدة تُقال من كيان واحد فقط في خلية النحل هذه قد تقود لمشكلة حقيقية. |
Bana inanabileceğim güzel bir yalan söyle, ama sar beni. | Open Subtitles | قل لي أمرا جيدا, كذبة قوية يمكنني التصديق، لكن عانقني |
Film yapımcıları ve müzik endüstrisi tarafından tertiplenmiş bir yalan. | Open Subtitles | كذبة تخترع بواسطة فيلم أو الناشر أو بواسطة صانعي الأغاني |
Babanı bir yalan makinesine bağlasan, ve dünyada yaşayan en iyi baba olduğunu söylese, uçuşan renklerle geçerdi bunu. | Open Subtitles | تعرف، إذا علّقت أبوك فوق إلى إختبار كشف كذب وسألت إذا هو كان أفضل أبّ هو يعبر بنجاح باهر |
Umut falan değil, bir yalan ve ikimizin de ölümüne sebep olacak. | Open Subtitles | إنه ليس الأمل , انها كذبه و سوف تنتهي بنا الإثنان مقتولين |
John Rhodes'un cebini dolduran bir yalan uğruna bacağını kaybetmek, yani? | Open Subtitles | فقدان ساقك من أجل كذبة لكي تمتلئ جيوب جون ردوس بالمال؟ |
Çünkü bu, koskoca bir yalan. Ben her türlü kötülüğü yaptım ona. | Open Subtitles | لأنها كذبة كبيرة لعينة , لأني فعلت الكثير من الأشياء السيئة لها |
Yüzünde herhangi bir yalan belirtisi görmesem de herhangi bir doğruyu da göremiyorum. | Open Subtitles | بالرغم من أنّني لستُ أرى أيّة كذبة على وجهكَ، فأيضاً لستُ أرى الحقيقة. |
Ama bu kocaman bir yalan olurdu çünkü, adeta kıçımın ağrısı oldun. | Open Subtitles | لكن تلك ستكون كذبة كبيرة بدينة لأنك كنت ألم هائل في مؤخرتي |
Merhamet bir yalan, kendilerini güçlü hissettiren zayıfların bir aldatmacası. | Open Subtitles | الرحمة هى كذبة , تضليل الضعيف لان يعتقدوا انفسهم اقوياء |
Bütün bu olay koca bir yalan. Nasıl bu kadar aptal olabildim ben? | Open Subtitles | هذا الشيء بأكمله كان كذبة كبيرة كيف يمكني أن أكون بهذا الغباء ؟ |
Benden ve arkadaşlarımdan hayatlarımızı bir yalan için riske atmamızı istedin. | Open Subtitles | لقد طلبتِ منّا أنا وأصدقائي بأنْ نخاطر بحياتنا بناءً على كذبة |
Onlar buraları devirirken insanları sessiz tutmak için bir yalan bu. | Open Subtitles | هُراء، إنها كذبة لتجعل الناس هادئيين بينما هم يقومون بقطع الأشجار. |
Tek tıkla, ortağın tüm hayatının bir yalan olduğunu öğrenir. | Open Subtitles | ضغطة واحدة، وستعرف شريكتك أنّ حياتك بأكملها عبارة عن كذبة. |
Hiçbir şey olmadı. Sadece aramızdakilerin bir yalan olduğunu duymaya ihtiyacım vardı. | Open Subtitles | لم يحدث شيء وأودّ إعلامك أن الوقت الذي أمضيته معها كان كذبة. |
Nefret ediyorum o şeyden." Üçüncüsü, beynimiz karmaşık bir yalan yaratmada zorlandığı için, yalancılar genel olarak olayları basit terimlerle anlatırlar. | TED | ثالثًا: الكاذبون عادة يفسرون الأحداث بمصطلحات بسيطة حيث أن أدمغتنا تعاني لبناء كذبة معقدة. |
Yani, sorun olmadığını söylese bile, belli aşamada bu bir yalan olur, ...çünkü biz her zaman bunu sorun ederiz. | Open Subtitles | ولكن مهما قالت بأنها موافقة على ذلك , فأنه هناك كذب فى مرحلة ما لأننا لا نتقب لهذا الأمر أبداً |
Belki de ortadan gerçekten bir yalan olmadığı için yalan bulmakta zorlanıyorsunuzdur. | Open Subtitles | ربما يشق عليكَ البحث عن الكذب، لأن ليس هنالك كذب لتعثر عليهِ. |
Artık ağzından çıkan her şeyin bir yalan olduğunu biliyorum. | Open Subtitles | الآن أعلم بأنّ كل ما قاله أو ماسيقوله هو كذب |
Umut falan değil, bir yalan ve ikimizin de ölümüne sebep olacak. | Open Subtitles | إنه ليس الأمل , انها كذبه و سوف تنتهي بنا الإثنان مقتولين |
Galip gelmek istediğin için kendine söylediğin bir yalan bu sadece. | Open Subtitles | هذه هي الكذبة التي تخبر بها نفسك على أمل أنّك ستنتصر |
Cennet de başka bir yalan. Buna inanıyorsan salaksın demektir. | Open Subtitles | النعيم هو أكذوبة أخرى، وإن كنتِ تصدقين بتواجده، فأنتِ حمقاء |
Yalan, kötü bir yalan söyledin, öyle mi? | Open Subtitles | حسناً ، لقد أخبرته بكذبة قذرة ، أليس كذلك ؟ |
Bu savaşı bir yalan üzerine başlattılar ve bu yalanları sürdürüyorlar. | Open Subtitles | لقد بدأو هذه الحرب بكذبه وحافظو عليها بالاكاذيب |
Ama bu yalanlarla örülmüş bir ağdaki başka bir yalan sadece. | Open Subtitles | ولكن هذه كذبة اخرى فى شبكة كبيرة من الكذب. |
Bu kaltağın söylediği her şey bir yalan. | Open Subtitles | كل ما أخبرتك به هذه الساقطة كان كذباً |
Sana rahatlatıcı bir yalan önersem, onu alır başıma kakarsın. | Open Subtitles | وإن عرضتُ عليكَ كذبةً مريحة فستلقي بها على رأسي |
Bu korkunç bir yalan. Sadece yalanlarla dolu değil mağazada çok hoş karşılanan bir gazeteci tarafından kaleme alınmış bir makale. | Open Subtitles | هذا إفتراء جسيم ليس فقط لأنها كومة أكاذيب، |
Bu, ya yüzbaşıyı harekete geçirmek için söylenmiş bir yalan ya da gerçeği söylüyor. | Open Subtitles | الان ربما تكون هذه اكذوبه لكي يجعلها طعم للنقيب ربما كان يقول الحقيقه |
Bu yalan değil ki. Fransız'san bu bir yalan değil. | Open Subtitles | هذا ليسَ بكذب, ليسَ بكذب إن كٌنت فرنسي. |