Mesela, tezatlıklarla mücadele etmek için, dallanan ve paralel desenler ekliyorlar. | TED | للتعامل مع التناقضات، على سبيل المثال، يقومون بإضافة أنماط وأنماط موازية. |
Ve yaptığımız şey doğal olmayan seçim ve raslantısal olmayan mutasyonu çalıştığımız bu tamamen paralel evrimsel sistemi oluşturdu. | TED | فالذي قمنا بفعله اذاً هو خلق نظام تطوري موازٍ نقوم فيه بممارسة الاصطفاء غير الطبيعي و خلق الطفرات غير العشوائية |
Bu aynı fiziksel alan üzerinde varolan paralel alemde bir kasaba olmalı. | Open Subtitles | لابد أن يكون هنالك سطح موازي متصل موجود بنفس المسافة المكانية كالمدينة |
Şimdi de elimde paralel akım serileri oldu. | TED | والان يمكنني ان أبدأ الشرح عن الدارات الكهربائية المتوازية و المتتالية |
- Ama bak, bu paralel! - Ben hep öyle dikerim. | Open Subtitles | ـ لكن هنا انظري انها متوازية ـ انا خيطتها بهذه الطريقة |
Doğrusu sıradan bir okul arkadaşı değil, paralel sınıftan bir çocuktu. | Open Subtitles | في الواقع لم تكن زميلة مدرسة بل شاب من الفصل الموازي |
İlgisini çektikleri kalabalıktan onları ayıran görünmez bir akvaryumla çevrili, bir paralel zaman küresinde yaşıyorlar. | Open Subtitles | يعيشون بتيار وقت موازِ حوض سمك غير مرئي يفصلهم عن الجماهير |
"Deli At ve Krema, İki Amerikan Savaşçısı'nın paralel Yaşamları." | Open Subtitles | كريزي هورس وكستر: إن حياة موازية من اثنين ووريورز الأمريكية. |
Asıl istediğimiz gelişimin sürekli olması mucit ve mühendislerin ve üreticilerinde ve herkesin aynı anda çalışması, fakat bu verimsiz olabilirdi eğer bu paralel ve açık bir süreç olsaydı. | TED | ما نريده حقا هو أن يحصل هذا الابتكار باستمرار. المخترع والمهندسون والمصنعون والجميع يعملون في نفس الوقت، لكن هذا سيكون عقيما إن كان هذا يحصل في عملية موازية وغير متقاطعة. |
Daha ileri gidelim, bunun binlerce insan dokusu parçasıyla oluşabilecek tek parça paralel bir versiyonunu hayal eden. | TED | لنمضي قدماً، تخيل نسخة موازية على نطاق واسع لهذا مع الآلاف من قطع الأنسجة البشرية. |
Kayıp bir kediyi bulması istendiğinde ise Kafka'nınki ile paralel giden tehlikeli bir yolculuğa atılır. | TED | ويُسأل أن يتعقب قطًا مفقودًا، يذهب به إلى طريقٍ خطيرٍ موازٍ لطريق كافكا. |
Omurganın nasıl yere tamamen paralel olduğuna dikkatinizi çekmek istiyorum. | TED | تخيلوا كيف أن أشواك العمود الفقري لها اتجاه موازٍ لسطح الأرض. |
Stajyerlerin her işimi yapmasına izin verip orada otururken, başka paralel bir evrende | Open Subtitles | بينما جلست وتركت المتدربين يقومون بعملي، تساءلت إن كان ثمة عالم موازٍ |
Niye, KGB sana ateş ederken arabanı paralel park edebilmek için mi? | Open Subtitles | لماذا ، حتى تتمكن من الوقوف موازي حين يطلق النار عليك ؟ |
paralel bir boyut ya da detaylı bir ilüzyon olabilir. | Open Subtitles | قد يكون هذا بُعد موازي أو ربما مجرد وهم واقعي |
Öncelikle çok sayıda ucuz, hızlı ve paralel bilgisayarlara gerek duyacağız. | TED | أولًا، سنحتاجُ إلى الكثير من الحواسيب الرخيصة والسريعة المتوازية. |
Bunlar paralel gelen tüm demetleri alır ve bir noktaya odaklarlar. | TED | تأخذ أشعة الشمس المتوازية وتركزها على نقطة واحدة |
Biz ve onlar, birbirimizin varlığından haberdar olmadan paralel hayatlar yaşıyor olabiliriz. | Open Subtitles | نحن وهم نعيش في عوالم متوازية كل منا غير مدرك بوجود الآخر |
İlk karımla olan seks hayatım da paralel oyundan ibaretti. | Open Subtitles | حياتي الجنسية مع زوجتي الأولى كانت كثيرا من اللعب الموازي |
İçinde zeplinlerin olduğu paralel bir dünya, değil mi? | Open Subtitles | هذه عالم موازِ ولديهم مناطيد ؟ |
Bunun yerine, vatandaşların şehir web sitesindeki bilgiye ulaşmak istedikleri asıl şekle uyan benzer bir paralel site yapmaya karar verdiler. | TED | فبدلًا من ذلك، قرروا بناء موقع مواز متوافق مع رغبة المواطنين أن يتفاعلوا مع المعلومات على موقع مدينة. |
Işık dalgalarını iki paralel kola bölüyor ve sonunda tekrar birleştiriyor. | TED | فهو يقوم بتقسيم موجات الضوء على طول ذراعين متوازيين وفي النهاية. |
Elbette.12 yaşında sosyal olarak izole olmuş bir dahiydin ve kendine, hayatının berbat gitmediği paralel bir evren yarattın. | Open Subtitles | أفهمك، كنتَ الطفل الرائع المنعزل اجتماعياً في سن الثانية عشرة واخترعتَ كوناً موازياً حيث لم تكن حياتُكَ فيه مزرية |
Burada bulunan resiflerin çoğu kıyıya paralel uzanır. | Open Subtitles | وَجدتْ العديد مِنْ الشعاب المرجانية هنا توازي شواطئَ الجزيرةَ. |
Buna paralel olarak, Seymour Papert, 2002'de Maine hükümetinin her çocuğa bir dizüstü sağlanmasının yasalaştırmasını sağladı. | TED | بالتوازي مع هذا، أقنع سيمور بابرت حاكم ماين بالتشريع لحاسب محمول لكل طفل عام 2002. |
Bilgisayarlardan anlayanlarınız için: sağ yarıküremiz tıpkı bir paralel işlemci gibi çalışırken sol yarıkürenin çalışması ise bir seri işlemciye benzer. | TED | ولمن هم على دراية بأجهزة الكمبيوتر نصف المخ الأيمن يعمل مثل المعالج المتوازي بينما النصف الأيسر يعمل كمعالج تسلسلي |
Gerçekten mi, paralel evrendeki Bay Mensa, neyle ilgiliymiş bu? | Open Subtitles | حقا السيد (منسا) في كوكب متناظر ما سبب كل هذا؟ |
Muhtemelen gemideki bütün bilgisayarlarla paralel bir şekilde çalışıyor ve aktive olmayı bekliyor. | Open Subtitles | ..ربما يجرى بشكل متوازى ... بكل سفينة فى الأسطول الآن فقط يتنظر إعادة تنشيطه |