Ve böylece onlarla seyahat ederek ve bütün farklı elementleri öğrenerek birlikte çok vakit geçirdik ve yararlanılmayan birçok verimsizliğin olduğunu keşfettik. | TED | وقضى الوقت في السفر معهم وتعلم كل شيء عن العناصر المختلفة، و العثور على الكثير من أوجه القصور لم يتم الاستفادة منها. |
17. Yüzyıl'ın ortalarında, göklere seyahat edebilecek yeni makineler yapma fikri daha karmaşık ve teknik bir biçimde gelişiyordu. | TED | بحلول منتصف القرن السابع عشر، فكرة بناء الناس الآلات التي باستطاعتها السفر للسماء كانت تنمو في تعقيد ودقة تقنيًا |
Ayrıca karantina ve seyahat kısıtlamaları beraberinde ciddi maliyet doğuruyor. | TED | كذلك، هناك تكلفة فعلية لفرض حجر صحي وقيود على السفر. |
Görünen biri başka bir seyahat daha yapacak penis pastası pastahanesine, Doug. | Open Subtitles | يبدو كأن أحدهم سيأخذ رحلة أخري إلي مخبر الكعك علي شكل قضيب |
Paramın çoğu nakitti. seyahat çekleri karın ağrısıdır, öyle değil mi? | Open Subtitles | انا في الغالب احضر نقدا ان شيكات الرحلة تسبب الازعاج صحيح؟ |
Bence sürdürülebilir enerjinin geleceği büyük oranda kaçınılmaz, ama uzayda seyahat eden bir medeniyet olmak kesinlikle kaçınılmaz değil. | TED | اعتقد أن مستقبل الطاقة المستدامة حتمي إلى حد كبير، لكن أن نصبح حضارة تسافر عبر الفضاء ليس حتميًا بالتأكيد. |
Ciddi olarak yaralanması nedeniyle hala seyahat edecek durumda değil. | Open Subtitles | نظراً لخطورة جروحه فهو مازال غير لائق بشكل كافى للسفر |
Buradaki fikir, karantina, sosyal mesafe ve seyahat kısıtlamasının kombinasyonu yoluyla virüsü her yerde eş zamanlı olarak konakçılardan mahrum bırakmak. | TED | تكمن الفكرة هنا في تجويع الفيروس في نفس الوقت في كل مكان، عبر سلسلة من الحجر الصحي والتباعد الاجتماعي وتقييد السفر. |
Çok seyahat ediyor ve hep meşgul. Bugün saat 12:30'a randevu aldım. | Open Subtitles | يقضى الكثير من الوقت فى السفر يقوم بالمحاضرات فى العديد من الوقت |
-Bilmem. "Eyaletler arası seyahat etme hakları ellerinden alınıyor" mesela. | Open Subtitles | لا أعلم, لقد حُرموا من حقهم في السفر بين الولايات |
Şunu diyebilirim, seyahat her geçen gün daha da zorlaşıyor. | Open Subtitles | أقول لكم : السفر يصبح أكثر صعوبه , كل يوم |
Bu ülkelere seyahat edersen çocuk felci ve menenjite karşı aşılanman gerekir. | Open Subtitles | شلل الأطفال وإلتهاب السحايا وكل منها يتم لقاحه عند السفر لتلك المناطق |
Ekselansları kendi gözlerinizle görüyorsunuz, ben seyahat etmek için çok yaşlı ve hastayım. | Open Subtitles | انت ترى سموك بعينك بأنني طاعن في السن ومريض ولا أقوى على السفر |
Telefon, internet ve seyahat kayıtlarıyla ilgili ne bulabiliyorum bir bakayım. | Open Subtitles | حسناَ سأرى ما يمكنني إيجاده في مدى هاتف الانترنت وسجلات السفر |
Pekâlâ, tek yön bilet, yalnız seyahat ediyor bagaj yok. | Open Subtitles | حسنا, رحلة ذهاب فقط, يسافر بمفرده, لا يوجد فحص للأمتعة. |
Bu kadar iyi seyahat takma adına nasıl hayır diyeyim. | Open Subtitles | انت تعرف انني لا استطيع ان ارفض رحلة بلقب رائع |
seyahat için, babamın kredi kartını kullanabiliriz, ve gün batmadan orda olabiliriz. | Open Subtitles | سوف نستخدم بطاقة أبي الإئتمانية لندفع ثمن الرحلة و نعود يوم الأحد |
Sizinle bugün paylaşmak istediğim farklı inancıma beni götürense şu tebliğ amaçlı seyahat olmuştur. | TED | لكن تلك الرحلة التبشيرية هي التي قادتني إلى الإنجيل المختلف تمامًا والذي أتيت لأشارككم به اليوم. |
Doktor'la birlikte yıldızlar arası seyahat ediyor. - Baştan beri böyle. | Open Subtitles | إنها تسافر عبر النجوم مع ذلك الدكتور، لقد فعلت ذلك دائما |
Ve ikizler burcu için en iyi seyahat günü Cumartesidir. | Open Subtitles | وأصحاب برج الجوزاء أفضل يوم لهم للسفر هو يوم السبت |
Asya'da seyahat ederken, Halka açık tuvaletlerde kadınları korkuttuğum oldu. | TED | بالسفر في أنحاء آسيا، أتسبب بإخافة النساء في المراحيض العامة. |
İtiraf et. Şu ani seyahat işinde pek iyi değilsin, değil mi? | Open Subtitles | اعترفي , أنت لا تجيدين هذه الرحلات اللحظية , أليس كذلك ؟ |
8 Ekim öğleden sonra, Regent Caddesi'nde bir seyahat acentasında değil miydiniz? | Open Subtitles | بعد ظهر يوم 8 أكتوبر ، ألم تكن فى مكتب سفريات بشارع ريجينت |
Kaçaksanız ve uluslararası bir seyahat planlıyorsanız, en iyi kalite seyahat evrakları ayarlamalısınız. | Open Subtitles | عندما تكون فاراً و تخطط للقيام برحلة دولية خطيرة عليك أن تكون مستعداً |
Son zamanlarda çok sık seyahat ediyordu. "İş gezisi" diyordu. | Open Subtitles | .لقد كان يسافر كثيراً مؤخراً، رحلات عمل على حد قوله |
Böylece, çok sayıda seyahat hizmetleriyle çok büyük bir mülakata dayalı anket yaptık ve kimin değiştiğini anlamaya çalıştık ve onlar nereye gittiler? | TED | حسنا، قمنا بأخذ آراء الكثيرين في خدمات السفريات وحاولنا فهم من الذي تغير وأين ذهبوا؟ |
Çok fazla seyahat etmiş olmama rağmen, hala Amerikalı bir kadın gibi düşünüyorum. | TED | رغم أنني اسافر كثيراً فأنا ما زلت أفكر كإمرأة أمريكية |
Ülkeniz, hükümetiniz tarafından verilen pasaportlardaki tüm seyahat ayrıcalıklarını askıya aldı. | Open Subtitles | بلادك قد أوقفت مؤقتآ إمتيازات جميع السفريات التى أصدرتها حكومتك على جواز سفرك |
FBI ajanı olmak iyi bir iş mi? Çok seyahat ediyorsun, değil mi? | Open Subtitles | هل وظيفه العميل الفيدرالى جيده هل تسافرين كثيرا |
Onu ve ona ait herşeyi, paltosunu ve seyahat çantasını küle dönüştür. | Open Subtitles | قم بتغييره و تغيير كل ما يخصه بما في ذلك معطفه و حقيبة سفره ، إلى حفنة من الرماد |