| Hayır hayır, öyle bir şey değil. Ondan aldığınız plastik şey bana gerekiyor. | Open Subtitles | لا لا الأمر ليس كذلك أنني فقط اريد العلبة البلاستيكية التي أخذتها منه |
| -O kadar önemli bir şey değil. -Biraz penisilin halleder. | Open Subtitles | الأمر ليس بهذه الأهمية عدة حقن من البنسلين ستعالج الأمر |
| Ama bu konuda heyecanlanman yanlış. Ciddi bir şey değil. | Open Subtitles | لكنكِ مخطئة بالإنفعال بهذا الشأن الأمر ليس خطير |
| Ama bu küçük düşürücü değil. Küçük düşecek bir şey yok. | Open Subtitles | ولكن الأمر ليس مهين لا يوجد شيء مهين حول هذا الموضوع |
| Makinelerin önce zeka sahibi olmaları ve ardından megalomanyaklaşıp dünyayı ele geçirmeleri değildi. | TED | الأمر ليس في أن الآلات تصبح ذكية في البداية ثم ينتابها جنون العظمة و تحاول السيطرة على العالم. |
| çünkü bu Sadece Amerika ile ilgili değil, bu dünyayla da ilgili. | TED | الأمر ليس متعلقا فقط بأميريكا. الأمر متعلق بالعالم كله، أيضا. |
| Ama bu Reddit'le ilgili değil. Aslında bu kambur balinalar ile ilgili. | TED | لكن الأمر ليس حول ريديت نفسه. أنه في الواقع حول الحيتان الحدباء. |
| Bu kişisel bir şey değil. Sürekli aynı şeyi tekrar edemem. Hayatında bir defa riske gir! | Open Subtitles | هذا الأمر ليس شخصياً سام لا أقدر الاستمرار بهذا خاطري ولو مرة |
| - Uyarmalıyım ,bu kesin bir şey değil. - Hayatta hiç bir şey kesin değildir. | Open Subtitles | إن الأمر ليس ربحاً مضمونا علي أن أحذرك الحياة كلها ليس مضمونه |
| Ben NFL'de koçluk yapabilirim. O kadar zor bir şey değil | Open Subtitles | أنا أخبرك , بإمكاني أن أصبح مدربا في دوري كرة القدم الأمريكيه , الأمر ليس بتلك الصعوبه |
| Hastayım, sevgilim, hasta ve yorgun... fakat ciddi bir şey değil. | Open Subtitles | أنا كذلك، مريضة و مرهقة ولكن الأمر ليس خطيرا |
| Hastayım, sevgilim, hasta ve yorgun... fakat ciddi bir şey değil. | Open Subtitles | أنا كذلك، مريضة و مرهقة ولكن الأمر ليس خطيرا |
| Önemli bir şey değil. Sadece iç kulağındaki merkez uyarılıyor. | Open Subtitles | الأمر ليس صعبا و يتعلق بالتوازن في أذنك الداخلية |
| Bu senin hayal edebildiğin gibi bir şey değil, deyip duruyorsun. | Open Subtitles | إنكِ تستمرين بالقَوْل بأنَّ الأمر ليس كما أتخيله |
| Kabul et, orada pek de bir şey yok zaten. | Open Subtitles | دعنا نواجه الأمر .. ليس هناك الكثير من الأفكار هناك |
| Bu benim yapabileceğim bir iş değildi. Sen bana örnek oldun. | Open Subtitles | الأمر ليس ما علمتهم أنا لكن ما علمتني أنت |
| Ama bu Reddit'le ilgili değil. Bu web'de ortaya çıkan yeni şeyleri keşfetmekle ilgili. | TED | لكن الأمر ليس حول ريديت. الأمر في الواقع حول إستكشاف أشياء جديدة تظهر على الويب. |
| Şimdi buradaki ekonomik gerekliliğe baktığımızda, bu Sadece merhametle ilgili değil. | TED | الآن لو نظرنا للحتمية الاقتصادية هنا، الأمر ليس من منطلق التعاطف وحسب. |
| İşimizi eğlence ya da yük haline getirme gücü. Parayla ilgisi yok. | Open Subtitles | أو أن يجعل عملنا متعةً أو عبئاً الأمر ليس له علاقةً بالنقود. |
| Bu önemli değil. Bu para benim park cezalarım kadar. | Open Subtitles | الأمر ليس خطيراً، إنه مثل ثمن تذكرة ركن سيارتي |
| Peki, acını anlıyorum, fakat bu acil bir durum değil, tamam mı? | Open Subtitles | حسنا، أنا أتعاطف مع ألمك لكن الأمر ليس مستعجلا، مفهوم؟ |
| Park davetiyle dişlerini karıştırmak diş ipiyle temizlemeyle aynı şey değildir. | Open Subtitles | تلتقط أسنانك من الموقف الأمر ليس مشابهاً بخيط الأسنان |
| Bazen Sadece üç çocuğum olduğunu unutuyorum ama sisteme alıştıktan sonra gerisi kolay. | Open Subtitles | الأمر ليس سيئاً كما يبدو عندما تعتاد على النظام حسناً على سبيل المثال |
| Hayır, hiç de değil. Dediklerini anlıyorum. Seninle aynı fikirde değilim Sadece. | Open Subtitles | لا، الأمر ليس كذلك إننى أفهم ما تقوليه لكننى لا أتفق معك |
| Gerçekten yolumuza devam etmek istesek bile bu kolay olmuyor. | Open Subtitles | حتى لو نريد حقاً المضي قدماً الأمر ليس بهذه السهولة |