Üstüne bir de nazik biri olursam diğer insanlara haksızlık olmaz mı? | Open Subtitles | إذا كنت لطيفة أيضا، سيكون هذا العالم غير عادل على باقي البنات؟ |
Ona bundan bahsetmek bile istemiyorum. Çok sinir bozucu ve haksızlık. | Open Subtitles | لا أريد حتى التحدث معه بالأمر هذا محبط وغير عادل تماماً |
Ev annenin adına. Oldukça makul bir fiyat verdiğimi göreceksin. | Open Subtitles | هذا عائد لها المنزل بإسمها وأعتقد أن السعر عادل ومعقول |
Gayet makul. Bunlar davranış rahatsızlıklarıdır ve zihin rahatsızlıklarıdır. | TED | إن ذلك عادل بشكلٍ كاف. إنها إضطرابات السلوك، وإضطرابات العقل. |
Yani, bulduğumuz şey şuydu: Triptofan düşük olduğunda, insanlar adaletsiz davranıldıklarında öç almaya daha meyilliydiler. | TED | و بالتالي وجدنا, انه عند انخفاض التربتوفان الناس يصبحون اكثر عرضه للأنتقام عندما يعاملون بشكل غير عادل |
- Adam Kaçıran Bey bence bu gayet adil bir istek kızı şöyle bir dolaştır, para senin olsun. | Open Subtitles | الآن ، أيها المُختطف ، أعتقد أن هذا طلب عادل في الواقع لذا فلتجلبها إلى هُنا والمال سيكون لك |
Evet, Haklısın. Ama nasıl oynadığını görmelisin Karen. | Open Subtitles | حسنا , هذا عادل و لكن يجب عليك أن تريه يلعب يا كارين |
Yani Autobotlar'la çalışıyor olmalıydım. Bana bu yapılan büyük bir haksızlık. | Open Subtitles | يجب أن أعمل مع الأوتوبوتس و إلا كان هذا غير عادل |
Kadınları alçaltan veya erkeklere haksızlık eden ya da ırkçı olan şeylere veya tamamına dair. | TED | وما كان مهينًا للمرأة أو غير عادل للرجال أو عنصري، كل هذا. |
Bu haksızlık olduğu için onları görüp duymadığımı söyleyerek olayı kapattım. | Open Subtitles | لقد أغلقت الأمر لأنهُ كان شيء غير عادل و قلت أنني سوف أثابر لأنني لا يمكنني أن أراهم أو أسمعهم |
Baktıkça daha da büyük haksızlık gibi geleceğinden sana defol diyeceğim. | Open Subtitles | إذا إستمريت في النظر لكِ أشعر بأن الأمر غير عادل أكثر و أريد أن أخبركِ أن تغربي عن وجهي إذهبي |
- Sana kartpostal gönderirim. - Oldukça makul. | Open Subtitles | ـ سأرسل لك بطاقة بريدية ـ هذا عادل بما في الكفاية |
Fiyatta anlaşmıştık ama. makul bir para ödediğimi sanıyorum. | Open Subtitles | لقد اتفقنا على السعر أعتقد أني دفعت بشكل عادل |
Şey bildiğin üzere, payıma düşen makul kirayı ödüyorum. | Open Subtitles | كما تعرف، فأنا ادفع لك نصيب عادل للايجار هنا |
Gerisi de var; yani bu adaletsiz bir basitleştirme belki de. | TED | هناك جانب مظلم من القصة؛ وربما هذا تبسيطا غير عادل. |
olsun o kadar, zaten beni ölüm tehlikesine atan oydu. | Open Subtitles | وهذا عادل كفاية لانه السبب لكوني كنت سأموت اصلاً |
Haklısın. Bir kaç tanesiyle tanışmıştım. | Open Subtitles | هذا عادل بما فيه الكفاية لقد حدث وقابلت العديد |
- Bu doğru. - Ama çok da adil değil. | Open Subtitles | ـ هذا صحيح ـ لكنه ليس عادل بالضبط , صحيح؟ |
Hiç adil davranmıyorsun! Bir gece beni görüyorsun ve korkuyorsun. | Open Subtitles | لا اعتقد انك عادل لليله واحده ترانى فيها وتصاب بالذعر |
İşte, kralın geliyor! O âdil bir kurtarıcıdır, alçakgönüllüdür. | Open Subtitles | ـ انتبهوا هوذا ملككم يأتي إليكم فهو عادل و فيه خلاصكم |
Bilirsin her şey dikkate alındığında kendimi dürüst biri olarak düşünmeyi severim. | Open Subtitles | كما تعلمين ، بعد التفكير في كل شيء أعتقد أني رجل عادل |
Awa adildir. Awa sakindir. Awa'ya dokunmak güzeldir. | Open Subtitles | أوا عادل, أوا مطيع أوا ملمسه ناعم |
Adel, Kasım'ın, bu gece geldiğini bilmiyor mu? | Open Subtitles | عادل لم يكن يعرف بأن قاسم سيأتي هذه اللية ؟ |
Bunu yapan Dar Adal'sa onun dünyasını başına yıkmak üzereyim. | Open Subtitles | اذا كان (دار عادل)ا أنا على وشك أن أسحب السقف على رأسه |
adaletli ve cömert imparatorumuz mahkumlara bir düvüş şansı tanıdı. | Open Subtitles | إنظروا إلى أي مدى الإمبراطور رجل عادل وكريم قرر إعطاء العبيد فرصة للقتال |
uygun olan bir miktarını size vereceğim. Geri kalanı için planlarım var. | Open Subtitles | أنا سأعطيك بقدر عادل البقية عندي خطط لها |
Haklı mı haksız mı, suçlanmalı mı, ceza verilmeli mi? | TED | هل هو عادل أم ظالم، هل يستحق الندم أم العقاب؟ |