Ancak ilaçlar sayesinde etkisiz halde kaldığı sürece HIV tespit edilemez halde kalacaktır. | TED | ولكنّه طالما بقي خامدًا بفضل العقاقير، فسيكون الفيروس لا يزال غير قابل للكشف. |
HIV tespit edilemez olduğu sürece bulaşıcılığı da yoktur. | TED | وعندما يكون فيروس الإيدز غير قابل للكشف فإنّه لا ينتقل أيضًا. |
Sözleriniz benim için çok anlamlıydı. Ne tesadüf ki, oğlumda tedavi edilemez beyin tümörü var. | Open Subtitles | كما حدث، لدىّ ابن بورم فى المخّ غير قابل للشفاء |
Anlaşma pazarlığa açık değil. Anlaşma geceyarısına kadar. | Open Subtitles | وهذا المبلغ غير قابل للتفاوض تنتهى الصفقه فى منتصف الليل |
Bütün bu olay inanılır gibi değil. | Open Subtitles | أنت تعلم هذا الأمر برمته غير قابل للتصديق. |
Bize verdiği görev birkaç yıl öncesine kadar inanılmaz bir görevdi. | TED | منحنا تحدياً كان غير قابل للتصديق في بضع سنوات سابقة. |
O ceketi beyazlatman söz konusu bile olamaz. | Open Subtitles | أولا : لايمكن أن تبيضي شيروتي غير قابل للمناقشة ثانيا : |
Makul ancak uygulanması mümkün değil gibi gelir. | TED | ما يجعل له معنى، ولكن غير قابل للتطبيق. |
Karşı konulamaz bir şekilde Orman Meyveleri ve Oğlancılık'ın etkisi altında kalmışlar. | Open Subtitles | جُرحتُ بشكل غير قابل للعلاج من حكاية التوت البرّي واللواط. |
Çünkü bir kere soğuduğunda, yok edilemez hale geliyor. | Open Subtitles | لانه بمجرد ان يبرد المعدن فانه يصبح غير قابل للتدمير |
Neredeyse yok edilemez olmak keyifli. | Open Subtitles | حَسناً، أنْ أكُونَ تقريباً غير قابل للتدمير أمر رائع |
Görülüyor ki o kadar da tedavi edilemez değilmiş, doğru mu? Yoksa... | Open Subtitles | من الواضح انه كان غير قابل للشفاء , صحيح أو ؟ |
Bunu istemem tabi hayır. Sana söyledim.Bu iade edilemez bir şey. | Open Subtitles | أخبرتك، أن هذه السلعة غير قابل للأسترداد |
- Ameliyat edilemez. Belli ki aklını etkiliyor. | Open Subtitles | إنه غير قابل للإصلاح من الواضح إنه يؤثر على عقلها |
Maalesef büyükannenizde ameliyat edilemez bir beyin tümörü var. | Open Subtitles | أنا آسفة, لكن جدتك لديها ورم دماغي غير قابل للعلاج |
Hiç kullanılmadı, yani takip edilemez. | Open Subtitles | إنه هاتف جديد إنه لم يستخدم من قبل، لذا فإنه غير قابل للتقصّي |
Ne yazık ki, bayan, nasıl göründüğünü bilmiyorum ama bu rakam ciro edilemez. | Open Subtitles | حقاً سيدتى انا لا اعرف ما تبدين عليه ولكن هذا المبلغ غير قابل للتفاوض بالمناسبة ، لديكِ 24 ساعة فقط |
Marshall kendisinin yok edilemez olduğunu düşünürdü. | Open Subtitles | مارشال إعتاد أن يظن أنه غير قابل للتخريب |
Son seferden sonra hayır. Ve bu konu tartışmaya açık değil. | Open Subtitles | لَيسَ بعد آخر مَرّة، لا، وهذا غير قابل للنِقاشِ |
O susuz kalırsa ölebilir. Havuz tamir edilebilecek gibi değil. | Open Subtitles | كل ما أعلمه أنه سيموت لو بقى جافاً لفترة طويلة ، الحوض غير قابل للإصلاح |
İnanılmaz bir örnek gibi gelebilir ama bu gerçek. | TED | قد يبدو هذا مثالاً غير قابل للتصديق، لكنه حقيقي. |
Hastaneye yatmasını öneriyorsan bu, söz konusu bile olamaz. | Open Subtitles | ،إذا كنت تقترح المستشفى فذلك غير قابل للنقاش |
Bu işlerin sonunu kestirmek mümkün değil, zaten bu yüzden Paige'in bu işlere bulaşmasını hiç istemiyorum. | Open Subtitles | انه لشئ غير قابل للتنبؤ , ولهذا بالضبط لا اريد بايج ان تتورط بهذه الأمور |
Karşı konulamaz. | Open Subtitles | غير قابل للإنكار |