Etrafta bir sürü erkeğin olduğu bir yerde yaşamak hoş olmaz mıydı? | Open Subtitles | لا يكون لطيفا للعيش حيث أن هناك الكثير من الرجال الآخرين حول؟ |
Bu çok saçma, Said gibi adamlar yaşamak için her şeyi yaparlar. | Open Subtitles | هذا غير منطقي, شخص مثل سعيد لديهِ كُل شيئ للعيش من أجله |
Burada yaşamaya geldiysem bile yengem ve dayım için endişelenirdim. | Open Subtitles | حتى لو جئت للعيش هنا سأكون قلقة بشأن خالي وزوجته |
Sadece, yaşayacak çok şeyim ve bunları yapacak çok az zamanım var. | Open Subtitles | الأمر فقط ان هناك وقت قليل تبقى لي للعيش و الكثير لأفعله |
Bir insan öldüğünde, bir başkası yaşama şansı elde eder. | Open Subtitles | مثل عندما يموت شخص شخص آخر يحصل على فرصة للعيش |
Yani, geçinebilmek için kardeşinle aynı eve taşınman gerekiyorsa onu ara. | TED | لذا إن احتجت أن تنتقل للعيش مع شقيقك لتغطية نفقاتك، هاتفه. |
Bu da yaşamak için 3 ayım kaldığı anlamına geliyordu. | Open Subtitles | والذي كان معناه إنه لديً بالضبط ثلاثة أشهر متبقية للعيش. |
Şu herifle bir arada yaşamak zorunda olmayayım da gerisi önemli değil. | Open Subtitles | ذات يوم لن أكون مضطر للعيش مع ذلك الأحمق , ولا يهمني |
yaşamak için, deniz şakayıklarının dokunaçları arasında, ...oldukça zorlu bir yer seçmiş. | Open Subtitles | يبدو أنه انتقى مكاناً قاسياً للعيش به بين مجسّات شقائق النعمان البحري. |
Babamla yaşamak için giderse ne olur tahmin edebiliyor musun? | Open Subtitles | هل تستطيع التخيل ماذا سيحصل اذا ذهبت للعيش معه ؟ |
Eğer benimle yaşamaya başlarsa, özellikle de birkaç yıl, mahvolurum. | Open Subtitles | أعني، إن انتقلت للعيش معي و لو لعامين سينتهي أمري |
Bakıcı Carrie bizimle birlikte yaşamaya başladığında babamın üzüntüsü geçmişti. | Open Subtitles | لقد أصبح أبي سعيداً بعد مجئ المربية كاري للعيش معنا |
Ayrıcalıklı olmak ya da birlikte yaşamaya başlamak bir aşamadır. | Open Subtitles | أن تكون العلاقة حصرية تعتبر مرحلة أو الانتقال للعيش سوية |
Sonra Çocuk Koruma Hizmetleri'ni arayacaklar ve kimseyi tanımadığı bir evde yaşayacak. | Open Subtitles | ،حسناً وبعدها سيتصلون على خدمات حماية الطفل وسيذهب للعيش في منزل جماعي |
Ne var ki formülün insanın yaşama arzusunu dikkate almıyor. | Open Subtitles | على أي حال، هذه الطريقة لا تَحسب مقدرة البشر للعيش |
Kusuru bakma ama olmaz. Hayır. Eddie bu eve gelmiyor. | Open Subtitles | انا اسف يا ابي ,لكن ايدي لن ينتقل للعيش هنا. |
Böyle bir yerde yaşamanın tek yolu kendi işine bakmaktır. | Open Subtitles | الطريقة الوحيدة للعيش في هذا المكان بأن تبقى في حالك. |
Bir ara "yaşam atılımı" diye bir şey sayesinde yaşadığımızı sananlar vardı; ki biz böyle bir şey olmadığını biliyoruz. | TED | حسناً, أنت تعلم الناس كانت تعتقد أنه كان هناك قوة حياة للعيش. نحن الآن نعلم بأن هذا غير صحيح مطلقاً. |
Sonra kız kardeşimin yanına gittim iyi bir adamla evliydi. | Open Subtitles | ثم ذهبت للعيش مع أختى كانت متزوجة من رجل طيب |
Kes sesini artık. 100 mil önceydi. Geçmişte yaşamayı kes. | Open Subtitles | أخرص يا رجل إنها مئة ميل وستعود للعيش في الماضي |
Çok yavaş ilerliyoruz. Zeminin güçlendirilmesi lazım. Odaların yaşanacak hâle getirilmesi gerekiyor. | Open Subtitles | عملنا بطيء، عليّنا أن نؤمن الطوابق مزيداً من الغرف الخالية للعيش بها |
İşini kaybedip de ailesiyle aynı eve taşınmak zorunda kalan bir adamla ilgili. | Open Subtitles | انه حول هذا الرجل الذي فقد وظيفته وعليه ان ينتقل للعيش مع والديه |
Babası annesini dövüyordu, ...o yüzden boşandılar ve başka yere taşındı. | Open Subtitles | والده ضرب أمه. لذا فقد انفصلا وانتقل هو وأمه للعيش هنا. |
Shredder bu şehri emrimiz altında yaşaması için tehdit edecek. | Open Subtitles | قوة آلة تقطيع الورق على هذه المدينة للعيش تحت سيادة. |
Birleşmiş Milletler İnsani Gelişme Endeksi dünyanın en yaşanabilir ülkesini tespit eder. | Open Subtitles | برنامج الأمم المتحدة الإنساني لمؤشرات نسبة البلدان الأقل صلاحية للعيش في العالم |
Bu bomba senin kadar sahte değilse, ikimizin de yarım saat ömrü kaldı. | Open Subtitles | مالم تلك القنبلة كمزيّف بينما أنت، كلانا أصبحنا حول النصف الساعة للعيش. |