Benim Phoebe. dinle, burada yemek istediğim bir şey var. | Open Subtitles | هذه انا ، اسمع هنالك شيء اود أن أكله هنا |
Yapmamı istediği bir şey var. Ne olduğunu bilmiyorum ama. | Open Subtitles | هنالك شيء يحتاجني أن أفعله لكنني لا أعلم ما هو |
Burada garip bir şeyler olduğu konusunda iyi bir ihbar aldım. | Open Subtitles | حصلت على هذه المعلومة الساخنة بأن هنالك شيء غريب يحدث هنا |
Sanki şey gibi-- sanki o zamandan beri bir şeyler yanlış gidiyor gibi. | Open Subtitles | كنت بانتظار ذلك ذلك الشعور ان هنالك شيء ما خاطىء منذ تلك الليلة |
Gelmemizin sebebi şu ki, Peter'ın Kyle'a söylemek istediği birşey var. | Open Subtitles | لقد قدمنا لأن هنالك شيء يود بيتر قوله لــ كايل |
Albay, Bay Janders için yapabileceğiniz başka Bir şey yoktu. | Open Subtitles | بخصوص السيد جاندرز لم يكن هنالك شيء آخرر تستطيع فعله |
Madem öyle o zaman üzerinde çalışman gereken şeyler var. | Open Subtitles | حسناً، في هذه الحاله هنالك شيء يمكنكِ أن تعملي عليه |
- Biliyorum, orada gerçekten söylemem gereken Bir şey vardı ama söylemedim. | Open Subtitles | هنالك شيء كان يجدر بي أن أقولها هناك و لم أقل و |
Normalde genç adamların sevebileceği şeylerin hiçbiri orada yoktu: arabalar, kızlar, televizyon... Çatışma dışında hiçbir şey. | TED | لم يكن هنالك شيء كان أولائك الشبان: بلا سيارات ولا فتيات ولا تلفزيون ولا شيء ما عدا القتال. |
Emin olduğumuz bir şey var, artık o köyde değiller. | Open Subtitles | ، هنالك شيء واحد مؤكد أنهم ليسوا في القرية الأن |
NSS genel merkezinin saldırıya uğramasıyla ilgili sizden sakladığım bir şey var. | Open Subtitles | عندما تعرض مقر منظمة الأمن القومي للهجوم هنالك شيء لم أخبركم به |
Lakin daha ileri gitmeden önce, bilmen gereken bir şey var. | Open Subtitles | ولكن قبل أن تتكلمي بالمزيد أعتقد أن هنالك شيء عليكِ معرفته |
Bütün gün bir tuhaftın. Seninle konuşmam gereken bir şey var. | Open Subtitles | كنت تتصرف بغرابة طوال اليوم هنالك شيء علي التحدث به معك |
Merhaba, seksi bayan. Sana çok, ama çok söylemek istediğim bir şey var. | Open Subtitles | للإدمان الكحوليّ مرحباً أيتها السيدة المثيرة هنالك شيء أريد حقاً حقاً قوله لكِ |
Nedense bir şeyler vurmak erkeği tamamen yaşıyormuş gibi hissettiriyor. | Open Subtitles | هنالك شيء ما عن الرماية تشعر الرجل بأنه ينبض بالحياة |
Bakın, işte Huck, okuma yazması olmayan bir çocuk, hiç okul görmemiş, ama içinde bir şeyler var. | TED | ترون, هاهنا هاك, صبي امي, لم يتحصل على اية تعليم لكن هنالك شيء فيه. |
Rughal: Yapabileceğimiz bir şeyler olmalı. | TED | الدكتور رازيم : لا بد أن هنالك شيء يمكننا القيام به ؟ |
İkinizin görmesi gereken birşey var. | Open Subtitles | هنالك شيء يجب عليكما رؤيته أنتما الإثنان |
Gitmeden önce sana vermem gereken birşey var Peter. | Open Subtitles | حسناً, قبلأن أرحليابيتر, هنالك شيء ما أود أعطاؤه لك |
Demek plandaki yerim için bana söyleyebileceğiniz hiç Bir şey yok. | Open Subtitles | إذن، ليس هنالك شيء لتخبرني به عن دوري في الخطة ؟ |
Profesör... - Sormak istediğim Bir şey vardı. | Open Subtitles | أتعلم يا بروفيسور , هنالك شيء أرغب بسؤالك عنه |
Mutlu değilseniz çok kötü. Yapabileceğiniz hiçbir şey yok. | TED | و إذا لم تكن فهذا سيء ، ليس هنالك شيء يمكنك فعله |
Örneğin, bir şeyi özlediğimi hissediyorum ama ne olduğunu bilmiyorum veya hiç endişem olmamasına rağmen, bir şeylerden korkuyorum. | Open Subtitles | فمثلا أشعر بأني فاقدة لشيء ما ولكني لا أعرف ما هو هذا الشيء أو أني خائفة، حتى لو لم يكن هنالك شيء يخيفني |