| Kampta esirlerin çarmıha gerileceği yolunda... çirkin bir söylenti dolaşıyor. | Open Subtitles | توجد إشاعة قبيحة تنتشر في المعسكر أن الأسرى سيتم صلبهم |
| Bekle, sadece ben öyle duydum. Bir söylenti de olabilir. | Open Subtitles | إنتظر، ذلك فقط الذي سَمعتُة ممكنُ أَنْ تَكُونَ فقط إشاعة |
| Elçilikten prensesin şehir dışında olduğuna dair bir söylenti duyuyorum. | Open Subtitles | ثم أسمع شائعة من السفارة بأن الأميرة فى البلدة |
| Bunların sadece söylenti olduğunu söyledim, sağ kalmalarının neredeyse imkansız olduğunu. | Open Subtitles | أخبرته أنها مجرد شائعات وأن فرص النجاة عملياً ليس لها وجود |
| söylenti yoktu. Kalbi durmuş ve düşmüş. | Open Subtitles | لم تكن هناك إشاعات لقد سقط حين توقف القلب |
| Ama 50'lerde parti yönetim kurulunun en yüksek kademelerinde bir söylenti dönmeye başlamış. | Open Subtitles | ولكن في الخمسينات بدأت بعض الشائعات بالانتشار في أعلى القيادات لدى المكتب السياسي |
| Tanrım, bu inanılmaz! Adam senin yaydığın bir söylenti yüzünden istifa etti! | Open Subtitles | يا الهي,لقد استقال الرجل بسبب اشاعة نشرتها انتِ |
| Benim onlara sahte numaralar verdiğim hakkında bir söylenti dolaştığını gördüm.. | Open Subtitles | اتضح أن هناك إشاعة قذرة منتشرة بأنني كنت أعطيهم أرقامًا وهمية. |
| Birkaç yıl önce ilginç bir söylenti kulağıma geldi. | TED | حسنا، قبل بضع سنوات سمعت إشاعة مثيرة للإهتمام. |
| Amerikalıların, savaş esirlerinin bir kısmını Ruslara teslim edeceğine dair bir söylenti yayıldı. | Open Subtitles | سرت إشاعة بأن القوات الأمريكية ستقوم بتسليم جزء من أسراها للقوات الروسية |
| Tek kaba işlerde çalıştırılacağımıza dair bir söylenti var. | Open Subtitles | هناك إشاعة تدور في الأنحاء أننا سنستخدم في الاعمال اليدوية فحسب |
| Onu kapatmalarından önce yaptığı söylenen ev, söylenti değilmiş. | Open Subtitles | أكتمال تصميماته قبل سجنه لم تعد إشاعة بعد الآن |
| General, Kalinga'daki söylenti, Prens Aya'nın öldürüldüğüydü. | Open Subtitles | أيها الجنرال، هناك شائعة في أنحاء كالينغا تقول أن الأمير اريا قد قتل. |
| Bir söylenti duydum, Tüm internet trafiğimizi izliyormuşunuz. | Open Subtitles | إذاً، سمعتُ شائعة بأنّك تتعقّب جميع نشاطاتنا بالإنترنت |
| Gelinin babasının tekrar konuşma yapacağına dair bir söylenti duydum. | Open Subtitles | أسمع شائعات أن والد العروس سيقوم بإلقاء خطاباً آخر علينا |
| Haftalar, aylar, yıllar geçtikçe bu söylenti giderek büyüdü. | Open Subtitles | بعدها مباشرة ، سرت شائعات غريبة تفيد بأن أحد أفراد الأسرة |
| Bir söylenti vardı Meeks büyük miktar eroin bulacakmış diye. | Open Subtitles | هناك إشاعات تقول أنه أخفى كمية من الهيروين. |
| Başka bir sürü söylenti var. | Open Subtitles | هناك العديد من الشائعات الآخرى مثل الحفلة الراقصة على ضفاف النهر |
| Bu aslı olmayan bir söylenti. Sadece söylenti. Ciddiyim. | Open Subtitles | انها إشاعه سيئه اشاعة سيئة انا جاد فى هذا |
| Arazilerinde neler olduğu konusunda bir sürü söylenti vardı. | Open Subtitles | لكن, أنت تعلم, كان هناك الكثير من الإشاعات بشأن ما يحدث هناك في تلك الرقعة |
| Orasında uçuk çıktı diye bir söylenti yaydım, erkek arkadaşına da söyledim, eski arkadaşıma, ve yalan söylediğine onu ikna ettim. | Open Subtitles | ،نتشرت تلك الإشاعة عنها ،أخبرت صديقها، و صديقي السابق .و أقنعتهم بأنها كذبت |
| - Ee, söylenti senin bu çevrenin vahşi çocuğu olduğundu. | Open Subtitles | .. حسناً ، الشائعة الشهيرة بأنك رجل همجي وحشي .. |
| Şu an sadece bir söylenti ama... | Open Subtitles | حسناً , مجرّد أقاويل في الوقت الحالي , لكن |
| Sadece bir sürü yalan ve söylenti. | Open Subtitles | وهل هذا له علاقه بأي شئ؟ انها فقط مجموعه من الاكاذيب و الاشاعات |
| Mmm. Senatodaya gireceğinize dair bir söylenti var. | Open Subtitles | ياسيد هناك اشاعات بأنك ستترشح لمجلس الشيوخ |
| söylenti. | Open Subtitles | مجرد تقولات |