Sen bir doktorsun, bilim nasıl çalışır bilirsin. uyum sağlayarak. | Open Subtitles | أنت دكتورة، وتدركين كيف يعمل العلم يعمل من خلال التكيف |
uyum sağlama uzmanlara bırakılmayacak kadar önemlidir. | TED | التكيف هو موضوع اهم من ان يُترك للخبراء. |
Dinle, uyum sağlaman hakkında konuştuğumuzda kıyafetlerinin üzerinde olduğu bir durumdan bahsediyordum. | Open Subtitles | إسمعي، عندما تحدث عن الإنسجام كنت أفكر في شيء مع ملابس أكثر |
Hamas Parti Üyesi: Mükemmel bir uyum içindeydik ve bunu tüm Filistin'e yaymak istedik. | TED | أعضاء حزب حماس : كنا في وئام تام، وأردنا نشره الى كل فلسطين. |
Ancak benim için böyle bir uyum sadece eşimle olur. | Open Subtitles | لكن بالنّسبة لي، مثل ذلك التناغم لايقبع إلاّ في سيّدتي |
Yeni çift hayatını uyum içinde yaşayacak. | Open Subtitles | الزوجان الجديدان سيعيشان في إنسجام مع الجميع |
uyum sağlamak istiyorsan, ilk kuralı iyi öğren; "ezikleri sapta." | Open Subtitles | إن كنتِ تُريدين التأقلم هنا فهناك قاعدة وهي معرفة الخاسرون |
Bu yüzden daha geleneksel şirketlerin hacker kültürünü ve getirdiği yaratıcı kaosu benimseyebilmeleri için zaman ve uyum gerekecek. | TED | وبالتالي فإن الشركات التقليدية، ستكون بحاجة للوقت كي تتكيف وتحتضن ثقافة المخترق وما تجلبه تلك الثقافة من فوضى إبداعية. |
Belli başlı 13 DNA işaretleyicisi arasında harika bir uyum vardı. | Open Subtitles | كان هناك تطابق مماثل عبر كل العلامات 13 المحددة |
Ayak uydurmak zorundayım. uyum sağlamak. Darwin. | Open Subtitles | يجب ان تتأقلم معها، تكيف نفسك وتعيد حساباتك |
Uzun süremez çünkü uyum sağlayamaz. | TED | ولن يستمر طويلاً لأنه غير قادر على التكيف. |
Ancak zamanla; takım, yürütme ve uyum yeteneğinin fikirden çok daha önemli olabileceğini kavradım. | TED | و لكن مع مرور الوقت وصلت بتفكيري الي أن ربما الفريق ، التنفيذ و القدرة علي التكيف هذه الأشياء تعد اهم من الفكرة نفسها. |
Hatta ya bağımlılık çevrenize uyum sağlamaysa? | TED | ماذا لو كان الإدمان هو التكيف مع محيطك؟ |
Ortama mükemmel bir uyum sağlamalarına yarayan, elastik bir vücuda sahiptirler. | Open Subtitles | يمكن أن تتكون فقط في المحيط في الإنسجام المثاليِ بالبيئة السائلة |
Birbirleriyle uyum içinde yaşamaları gerek. | Open Subtitles | مع بعضهم البعض و أن يعيشوا في وئام مع بعضهم البعض |
O ilk mavilik, gece ve gündüzün birbirleriyle uyum sağlama çabasıdır. | TED | والمسحة الأولى من اللون الأزرق هي حيث يجتمع الليل والنهار ويحاولان خلق التناغم مع بعضهما. |
İçenlerin ve içmeyenlerin birlikte mükemmel bir uyum ile yaşadıkları bir dünya. | Open Subtitles | في عالم حيث المدخنون وغير المدخنين يعيشون سوية في إنسجام مثالي. |
Yeni bir hayata uyum sağlamak zordur. Tanık koruma vakalarında bunu gördün. | Open Subtitles | من الصعب التأقلم مع حياة جديدة، لاحظت ذلك مع قضايا حماية الشهود. |
Tropik iklime uyum sağlaması için onların DNA zincirini kullandık. | Open Subtitles | استخدمنا ضفائر من حمضها النووي لنجعها تتكيف مع المناخ الإستوائي |
Sokakta bulduğumuz kutudan aldığım parmak izinde uyum yakaladım. | Open Subtitles | لدينا تطابق من البصمة التي رفعتها من الصندوق الذي وجدناه في الزقاق |
Bu onun uyum sağlaması için ve bazı gerçek arkadaşlar edinmesi için iyi olacak değil mi? | Open Subtitles | سيجعلها تتأقلم أسرع ، و يمكنها من العثور على أصدقاء جدد ، ألا تعتقدين؟ |
Çevremle uyum içinde çalışmak yerine, ona karşı çalışıyordum. | TED | بدلا من العمل في انسجام مع بيئتي، كنت أعمل ضدها. |
Haydi çocuklar. Anneniz uyum sağlayana kadar gidip arabada oturalım. | Open Subtitles | هيّا يا أطفال ، لنجلس بالسيارة حتى تنتهي أمكم من الإندماج معهم |
Görünen o ki burası beyazların ve siyahların tam bir uyum içinde olduğu tek yer. | Open Subtitles | يبدو أنه المكان الوحيد حيث البيض والسود في توافق تام |
uyum içinde; hareketi arkaplanla kaynaşıyor. Bu hareket eden kaya oyunu. | TED | إنه يندمج ببساطة، حركته تندمج مع محيطه خدعة الصخرة المتحركة. |
Kutup ayısı ailesi, hızla değişen yuvalarına uyum sağlamak zorunda. | Open Subtitles | يتعيّن على عائلة الدب القطبي التكيّف مع وطنهم سريع التقلّب |
Öğrendiğim ikinci şey uyum. | TED | الدرس الثاني الذي تعلمته هو عن الانسجام. |