| İnsanlar tarçın sever. Restoranlarda tuz ve biberin yanında olmalı. | Open Subtitles | الناس يحبونها، يجب أن يقدّمونها في المطاعم مع الملح والفلفل |
| Eh, bu da tuz attığımda hepsinin neden bir tarafa kaçıştığını açıklıyor. | Open Subtitles | هذا يفسر لم كانت تجرى فى اتجاه واحد عندما وضعت عليها الملح |
| Ancak Akdeniz'in yok olmasıyla geriye kalan tek şey tuz değildi. | Open Subtitles | لكن الملح ليس الإرث الوحيد الذي خلّفه البحر الأبيض المتوسط المندثر |
| Birini bu evden uzak tutmak için bu tuzu dökmem gerekiyor. | Open Subtitles | أود فقط أن أضع هذا الملح لإبقاء شخص ما خارج المنزل |
| Babam da tuz madeninde çalışırken hep böyle insanların üstesinden gelirdi. | Open Subtitles | لقد اعتاد ابي التعامل مع مثل هذا الشي في منجم الملح |
| Hayvan postu ve atlarımıza karşılık onlardan tuz ve demir alırız. | Open Subtitles | نستطيع ان نتبادل معهم الأحزمة و الحصنة مقابل الملح و الحديد |
| Bu tuz ve kutsal su muhabbeti bana saçmalık gibi gelmeye başladı. | Open Subtitles | كل أمور الملح والماء المقدس على حسب رأيي ، فهي كلها هراء |
| Çok az pişmiş. Ayrıca öyle bir tuz atmışsın ki böbreklerim iflas edecek. | Open Subtitles | فلم تسوى بشكل كافٍ وبها ما يكفي من الملح لتسبب لنجلي سكتة دماغية |
| Muhtemelen içinde bir tuz kurşunu olduğundan sana tuzlu gelmiyor. | Open Subtitles | ربما يُعجبك مذاق الملح لأنه توجد رصاصه من الملح بداخلك |
| Peki yemek masalarının şahı tuz ve biber olarak gitsek? | Open Subtitles | ماذا لو ذهبنا مثل، أفضل ما على المائدة الملح والفلفل؟ |
| Balıkçılık vergileri, tuz vergileri ve gemi vergileri 100 bin nyang eder. | Open Subtitles | من خلال دفع 100،000 نيانغ كضريبة من لمصائد الأسماك، وأحواض الملح والسفن. |
| O iğrenç, tuz ve kötü seçimlerden oluşan damlayı hamurumsu vücuduna geri çek. | Open Subtitles | و لهذا قم بإعادة إمتصاص تلك القطرة القذرة من الملح و الخيارات السيئة |
| Fırın eldiveni giyerken tuz zerreciklerini yerden almaya çalıştığınızı düşünün. | Open Subtitles | تخيلوا التقاط حبات صغيرة من الملح بينما ترتدون قفازات الفرن |
| Roper tuz yüzünden beni yarım saat denizin içinde bekletti. | Open Subtitles | روبر جعلني اقف على البحر لمدة نصف ساعة بسبب الملح |
| Dışını kaplamak için bir parça tuz, geri kalanı kum. | Open Subtitles | شبر واحد من الملح لتغطية الامر و الباقي مجرد الرمال |
| Bak, ya şu tuzu dökmemde yardım et yada git burdan. | Open Subtitles | اسمع اما ان تساعدني في نثر الملح او اخرج من هنا |
| Umarım uyuşturucuya başlarsın. Banyo tuzu kullanıp kızın suratını yersin. | Open Subtitles | آمل أن تتجهوا للمخدرات ، وأريدكم أن تفعلوا حمام الملح |
| Bir dakika, gerçekten 18 kâse güveyotuna bu kadar tuzu attın mı? | Open Subtitles | مهلاً, هل إستخدمت حقاً كل هذا الملح مع 18 كوب من التوابل؟ |
| Kabuğu çekiçle uzaklaştırırsanız o zaman tuzun yapısını bile görebilirsiniz. | Open Subtitles | ، و لو واصلت طرقه وقتها سيمكنك رؤية بنية الملح |
| Önce, soda ve tuzla başlayalım. | Open Subtitles | بالتأكيد أولا سوف نبدأ بعمل مزيج من الصودا و الملح |
| Katı elektrotlar ile su ve tuzdan oluşan bir elektrolit yerleştirilmiştir. | TED | إنها مزودة بأقطاب صلبة و محلول كهربائي، و ذلك محلول الملح و الماء. |
| Zaman zaman, sadece balık ve meyve bulabilsek de bir süredir tuzumuz yok. | Open Subtitles | السمك والفاكهة نجدها أحياناً، ولكن قد نفد منا الملح |
| Iyi giyinmeni soylemistim Charlie. tuzluk ve biberlik gibi gozukuyoruz. | Open Subtitles | اخبرتك ان تلبس جيداً، اصبحنا نبدوا كمرشّة الملح و البهارات |
| Salt Lake'deki herkese selam söyle. Seni görmek güzeldi. | Open Subtitles | قل مرحباً لكل من في بحيرة الملح سعيد برؤيتك |
| Buzları bardakların içine attım ve tuzları da, tuzlukların içine. | Open Subtitles | وضعت مكعبات الثلج في الكؤوس والملح في مرشة الملح |
| Ama seni öldürmeyecek olan bu kaya tuzunu suratına sıkmaktan çekinmem. | Open Subtitles | ولكنني أعلم جيداً أن طلقة من الملح الصخري لن تقتلك. |
| Elimizde birazcık tuzsuz çubuk kraker ile bir kaç diyet kola olması lazımdı. | Open Subtitles | لدينا قطع حلوى خالية من الملح ومشروبات صودا منخفضة السعرات |