Sol tarafın sağ tarafın ne yaptığından hiç haberi yoktur. | Open Subtitles | الجزء الأيسر ليس لديه فكرة عما ينوي الجزء الأيمن عمله. |
Başka seçeneği yoktu. Otomatik davranış. Bencillik de değil, özgecilik de değil. | TED | ليس لديه من خيار. إنه تصرف تلقائي. فهو ليس أنانياً ولا مؤثرًا. |
Sırları olmayan bir adam ve fikirlerine büyük saygı duyduğum biri. | Open Subtitles | ..شخص ليس لديه أسرار ورجلاً يحظى رأيه بإحترام كبير بالنسبة لى |
Elinde kağıt yokmuş, kalem yokmuş, kaydedecek teybi de yokmuş. | TED | ليس لديه ورقة، ليس لديه قلم رصاص، ليس لديه مسجل. |
Şerifin bürosundakiler nerede olduklarına dair bir fikirleri olmadığını söyledi. | Open Subtitles | مكتب العمدة هنا يؤكد أنه ليس لديه فكرة عن مكانهم |
Hayır, bir fikri bile yok. Beni akşam yemeğine davet etti. | Open Subtitles | لا، ليس لديه أدنى فكرة طلبني أن اتناول معه العشاء الليلة |
Konvoyu görecek açıya sahip değil binanın yeden propan üretecini vuracak. | Open Subtitles | ليس لديه زاوية على الموكب،بل سيطلق على مولد البروبان الإحتياطي للمبنى |
Her yerde babanın o deli kameralarında yoktur değil mi? | Open Subtitles | ابيك ليس لديه الحدب النفسي في كل مكان, هل لديه? |
Bu kadar haysiyetli biriyseniz, saklayacak bir şeyiniz yoktur değil mi? | Open Subtitles | رجل بمثل نزاهتك ليس لديه اي شيء لإخفائه ، صحيح ؟ |
Bu arada Darwin'in kendisinin tavuz kuşunun kuyruğunun, dişi tavuz kuşunun gözüne güzel gözüktüğü hakkında hiçbir kuşkusu yoktur. | TED | بالمناسبة، داروين نفسه ليس لديه أدنى شك بأن ذيل الطاووس الذكر كان جميلا في عيني الطاووس الأنثى. |
Bize yaklaşmaya hakkı yoktu. Onun suçu. Burası kutsal bir alan. | Open Subtitles | ليس لديه حق للإقتراب منا إنها غلطته ، هذه مساحة مقدسة |
Sakalı yoktu, saçları daha seyrekti, ama kesinlikle buna benziyordu. | Open Subtitles | ليس لديه لحية , والشعر أخف لكن هناك تشابه بالتأكيد |
Sizi temin ederim Tanrı'nın bu işle hiç alakası yoktu. | Open Subtitles | يمكنني ان اؤكد لك الرب ليس لديه شيء ليفعله معها |
Kaybedecek bir şeyi olmayan biriyle asla asla kavga etme. | Open Subtitles | لا تبدأ عراكاً أبداً مع شخص ليس لديه شيء ليخسره |
Ama hiç kimsesi yokmuş. Hatta kendisi de 3 yaşındayken ölmüş. | Open Subtitles | اتضح أنه ليس لديه و قد مات عندما كان في الثالثة |
Saklayacak hiçbir şeyi olmadığını söyleyen birine göre epey suçlu görünüyorsunuz. | Open Subtitles | بالنسبة لرجل يزعم أن ليس لديه ما يخفيه حقاً تبدوا مذنباً |
O ahmak, uyduları aşırı yüklüyor. Ne yaptığından haberi bile yok. | Open Subtitles | الأحمق يزيد الضغط على الأقمار الصناعية ليس لديه فكرة عما يفعله |
Bu ufaklık kendi başının çaresine bakacak özelliklere sahip değil. | TED | هذا الشاب الصغير ليس لديه وسائل دعم ذاتي مرئية. |
Yorumları ve puanları iyi mi yoksa hiçbir profili yok mu? | TED | هل لديه مراجعات وتقييمات رائعة، أو ليس لديه ملف شخصي على الإطلاق؟ |
Beyinlerimiz lapaya dönüştü ayrıca riski yok ki. | Open Subtitles | لقد فكر وشغّل مخه قليلاً لأنه ليس لديه شيء ليخسره |
Kimseden korkmamız için bir neden kalmadı. O adamın elinde hiçbir delil yok. | Open Subtitles | لا يوجد سبب للخوف من أي شخص هذا الرجل ليس لديه دليل ضدنا |
Aynı şekilde ben de, hiç bir tıbbi geçmişim olmadığı halde medikal alanında yeni bir şirket açabilirim ki açtım da. | TED | وأنا عن نفسي كشخص ليس لديه أي خلفية طبية سابقة يبدو أنني مؤهل تماماً لبدء شركة طبية جديدة والتي بدئتها بالفعل |
Para onda değil. Bayan Lampert'da da değil. | Open Subtitles | ليس لديه المال ولا السيدة "لامبـرت" أيضاً |
Ben onu hedef almadıkça onun davamızı karıştırmak için bir nedeni olmaz. | Open Subtitles | ولكن ليس لديه سبب للعبث في قضيتنا إلا إذا بدأنا في استهدافه |