Doğduğumda, hastane odasını inceleyen gözlerimde, diyor annem "Bu mu? Bunu daha önce de yapmıştım." gibisinden bir bakış varmış. | TED | عندما ولدت ، أمي قالت لي أني تطلعت حولي في غرفة المستشفى بنظرة تعبر على أنني كنت هنا من قبل |
Bu da dünyanın daha önce görmediği evrensel bir trafik sıkışıklığına neden olacak. | TED | وذلك سوف يوصلنا الى اختناق مروري عالمي لم يرى مثله العالم من قبل. |
Hikâye kurgusunda büyüleyici bir şeyler var ki biraraya getirildiğinde, onu duyan kişi tarafından özümsenebilir ve yeniden hatırlanabilir. | TED | هناك شيء ما سحري في تركيبة القصة مما يجعلها عند تجميعها سهلة التلقي ومن ثم التذكر من قبل المُتلقي. |
Ve bu virüsü taşıyan bir sivrisinek tarafından ısırıldığınızı varsayalım. | TED | ودعنا نفترض أنك تعرضت للعض من قبل بعوضة حاملة للفيروس. |
Bu aslında astronot olmak gibi birşeydi çünkü biz kimsenin daha önceden görmediği şeyleri görür ya da gidip görmediği yerlere giderdik. | TED | كأنّنا كنّا رائدي فضاء، لأنّنا تمكّننا من الذهاب إلى أماكن و رؤية أمور لم يسبق لأحد رؤيتها أو الذّهاب إليها من قبل. |
Durum bu kadar aşikar olmasına karşın hükümetlerce, ve hatta yardımseverlerce görmezden gelinir. | TED | وهذه المعلومة متجاهلة من قبل الحكومات حتى من قبل القائمين بالأعمال التطوعية والخيرية |
Bu, geleneksel yardım kuruluşlarının daha önce hiç karşılaşmadığı bir durumdu. | TED | كانت هذه وضعية لم تصادفها قط وكالات المساعدة التقليدية من قبل. |
Artık bize daha önce erişmesi mümkün olmayan suçlular bize erişebilirler. | TED | المجرمين الذين كانو لا يستطيعون الوصول لنا من قبل يستطيعون وصولنا |
Bunu daha önce kimse yapmamıştı. O zamanlar 26 yaşındaydım. | TED | لم يسبق لأي أحد أن قام بمثل هذا من قبل. |
Brüksel'de çaresizce tekrar tekrar ortak çözümler bulmaya çalışırken hiç kimsenin, hem de hiç birimizin daha önce böyle bir krizle uğraşmadığını farkettim. | TED | في بروكسل عندما حاولنا بشدة مراراً وتكراراً أن نوجد حلولاً مشتركة أدركت أن لا أحد منا قد تعامل من قبل مع أزمة مماثلة |
diyoruz. Şey, iki yıl önce bu benim problemimdi. Çünkü daha önce milyonlarca defa oturduğum yatağımın ucunda oturuyordum ve intihara eğilimliydim. | TED | قبل سنتين كانت هذه مشكلتي، لأنني جلست على حافة سريري المكان الدي جلست فيه ملايين المرات من قبل وكنت أرغب في الإنتحار. |
İlginçtir ki, bu tercih oyuncular tarafından, çok da hararetli bir şekilde ayıplanmadı. | TED | ولكن من المثير للاهتمام، وهذا الاختيار لم يدان بشدة أيضا من قبل اللاعبين. |
Bu aslında bizim karikatürstlerden biri olan Matt Diffee tarafından oluşturuldu. | TED | لقد تم جمعها بفي الواقع من قبل مات ديفين، أحد رسامينا. |
Ve gerçekleştirildi bizim tarafımızdan yada, benim tarafımdan değil, fakat doğa tarafından. | TED | و تم تطبيقها ليس بواسطتنا, ليس بواسطتي, و لكن من قبل الطبيعة. |
Yok, yok, öyle bir şey yok! daha önceden planladığımız bir şey. | Open Subtitles | لا شيء من هذا القبيل، فقد كان ذلك متفقا عليه من قبل |
Fakat kısa zaman sonra, daha önceden aklıma gelmeyen bir şeyi fark ettim. | Open Subtitles | لكن لم أحتج إلى الكثير من الوقت لألاحظ شيء لم أعرفه من قبل |
Gerçi ona bulaşmak için güzel bir fikir keşke daha önceden düşünseydim. | Open Subtitles | انها فكرة جيدة لافساد العمل معه أتمنى لو فكرت بذلك من قبل |
Kendimi bu projeye daha önce hiç olmadığım kadar adadım. | TED | وبدأت انهمك في هذا المشروع بطريقة لم أعهدها من قبل |
Ve tüm yasalar insanlar tarafından yapılıncaya kadar... yüksek merciler tarafından yapılan yasalarla muvafık mı kalacağız, sadece bir dünyada mı | TED | وليس حتى تصبح جميع القوانين الموضوعة من قبل البشر متناغمة مع تلك الموضوعة من قبل الله حينها سنعيش في عالم عادل. |
O zaman daha önce hiç görmediğimiz bazı şeylerle karşılaştık. | TED | وما رأيناه بعد ذلك كان شيئًا لم نره من قبل. |
daha önce bir siyah adamın bembeyaz olduğunu görmemiştim hiç. | Open Subtitles | لم أرى أبداً رجل أسود تحول إلى أبيض من قبل |
Halbuki babasının önceki gün vahşi bir hayvanın saldırısı sonucu öldürüldüğünü sanıyorduk. | Open Subtitles | لقد قتل اليوم الذي قبله اعتقدنا انه هوجم من قبل حيوان بري |
Şimdi eskisinden de fazla çalışıyorum ve senin iyi ismin lekelendi. | Open Subtitles | أنا أعمل بجد أكثر من قبل و سمعتك الجيدة في الحضيض |