Biz dört kişiydik, bir değil, Ve şansımıza erkek yoktu | TED | كنا أربعة، وليست واحدة ، ولحسن الحظ بلا أولاد ذكور. |
Akademik Ve ağır meseleler, hiç popüler değil, sizi tamamen yabancılaştırıyoruz. | TED | هذه أمور أكاديمية وصعبة، وليست محبوبة تماما. نحن نخذلكم بشكل كبير. |
Yalnızca ellerinden geldiğince deneyimlemek isterler Ve yaptıklarının diğerlerine nazaran uygun olmasına bakmazlar. Uğur böceğine dokunmakla süneye dokunmak gibi. | TED | إنهم يريدون فقط أن يقوموا بالتجربة قدر المستطاع وليست لديهم أدنى فكرة عن التقارب النسبي ما بين لمس خنفساء وحشرة. |
Bunu da duydum. Aslında gördüm. Güzel bir resim değildi. | Open Subtitles | سمعت ذلك أيضاً، في الواقع رأيت ذلك وليست بصورة جميلة |
Kolayca gelebilen ya da yaygın kullanılan bir alet değildir. | Open Subtitles | ،إنها أجهزة لا تحصل عليها بسهولة وليست شائعة في الاستعمال |
Ve konumları konusunda endişelenecek kadar büyük olmayan yavrular hâlâ anneleri tarafından korunuyorlar. | Open Subtitles | وليست الصغار كبيرة بما يكفي لتقلق على المكانة بينما لا تزال تحميها أمهاتها |
Bütün filmleriniz psikolojiyle ilgili, asla politik değiller. - Politik duruşunuz ne? - Ne diyebilirim ki? | Open Subtitles | أفلامك دائماً نفسية وليست سياسية أبداً ماهي وجهة نظرك السياسية ؟ |
bunu şimdi yapamayız çünkü güneş panelleri ağır, pahali Ve verimli degil. | TED | لا يمكننا فعل ذلك اليوم لأن شرائح الطاقة الشمسية ثقيلة الوزن، وباهظة الثمن وليست فعالة. |
Finansal hizmetler endüstrisinde yolsuzluk bir kusur değil özellik olmuş. | TED | وأصبحت الاحتيالات ميزة، وليست شيئًا سلبيًا، من قطاع الخدمات المالية. |
Ne dönüşüm ama. LA yayalar Ve aktarmalı geçişlerden ibaret oluyor, arabalardan değil. | TED | ياله من تحول: لوس انجلوس أصبحت مدينة للنقل العام والمشاة، وليست مدينة للسيارات. |
Bugün kullandığımız mecazi anlamda değil, gerçek anlamıyla cadılar, çingeneler Ve kısmen de Kelt büyüsüyle ilişkilendirilen bir büyü. | TED | وليست مجازية كما نستخدمها اليوم لقد كانت تعويذة سحرية حرفية مرتبطة بالسحرة والغجر وإلى حد ما ، سحر السيلتيك |
Büyük şeyler düşünüyorsunuz, mesele, büyük eylemler değil, mesele köprüyü engellemek ya da kendini bir yere zincirlemek değil. | TED | وبينما تفكر في هذه الأشياء، إنها ليست المبادرات العملاقة فقط. وليست الذهاب وسد الجسر أو ربط نفسك بشيء ما. |
Artık tedavinizi Ve testlerinizi yaptırmak için saatlerce araba sürmeye gerek yok. | TED | وليست هناك حاجة للقيادة لساعات وساعات من أجل الحصول على علاجك وتحاليلك. |
Ama beni eleyen benden küçüktü Ve çok da güçlü değildi. | Open Subtitles | ولكن من هزمتني شر هزيمة كانت أقصر منّي وليست قوية للغاية |
Şimdi o bir bilim kadınıydı sadece kendi deneyinde bir denek değildi. | TED | ولكنها أصبحت الآن عالمة، وليست فقط عبارة عن عينة في تجربتها. |
Dolayısıyla, Karura'nın saldırı altında olduğunu öğrendiğinde derhal harekete geçmeleri şaşırtıcı değildi. | TED | وليست من قبيل المصادفة عندما أتى خبر أن كرورا تعرضت للهجوم، سارعوا في التو واللحظة إلى قلب الحدث. |
Birçok şey basit gibi görünür gerçek hayattaki gibi zor değildir. tabii ki öğreniyorsanız. | TED | ان الكثير من الاشياء تبدو بسيطة .. وليست بالصعوبة التي عليها في العالم الحقيقي بإستثناء ان كنت تتعلمها أكاديمياً |
Hayvanlarda denediğimiz teknoloji sadece bundan ibaret değildir. | TED | وليست فقط التكنولوجيا هي ما نضعه في الحيوانات. |
Feminenliği, sağlıklı olmayan ya da geçmek istediğim bir şey olan maskülenliğe ulaşabilmek için nasıl reddettiğimi yeniden değerlendirmeye başladım. | TED | جعلني أستوعب رفضي للأنوثة فقط لأعيش بذكورة غير صحية وليست شيئاً أردت نشره. |
Bu şeyler düşündüğünüz kadar kolay yapılmıyor. Öyle rasgele şeyler değiller. | Open Subtitles | .هذه الاشياء ليست سهلة لعقدها كما تعرفو وليست جيدة في كل الاحوال |
Bu kilavuzlar, muhendisler tarafindan yazilmiştir.Pilotlar degil | Open Subtitles | تلك الادلة كتبت بواسطة مهندسين وليست من قبل طيارين |
Üstelik sadece herkesin yapabileceği kolay işler değil. | TED | وليست فقط أشياءً سهلة يستطيع أي شخص فعلها. |
Ayrıca, diğerleri gibi yalnız değil iki arkadaşıyla birlikte yaşıyordu. | Open Subtitles | تعيش مع فتاتين أخرتين وليست مثل الأخريات اللواتي يعشن بمفردهن |