Bir şeyleri değişime zorluyordum çünkü kendimi kanıtlama ve başarı ihtiyacı beni tüketmişti. | TED | كنت أجبر الأشياء على التغيير لأنني استهلكت للحاجة إلى النجاح أو لإثبات نفسي. |
İşvereninizin masumiyetini kanıtlama şansını kullanmak istemiyorsunuz yani? - İtiraz ediyorum. | Open Subtitles | إذا أنت لا تُريدُين ِإسْتِغْلال هذه الفرصة لإثبات براءة ربّ عملكِ؟ |
Bunlar, Oliver Hughes'a ne olduğunu kanıtlama yardımcı olacak bulgular. | Open Subtitles | هذه الحقائق ستساعدني في إثبات ما حدث لـ اوليفر هيوز |
Şu senin kadar güçlü olduğunu kanıtlama duygusuyla göğüs kafeslerini şişiren bir grup gencimiz var. Sen, sen ve senden daha güçlüyüm. | TED | فالآن لديك مجموعة من الشباب يمشون بتعال، ويعتقدون أن عليهم إثبات أنهم أقوياء مثلك أو أنهم أقوى منك ومن أي أحد. |
Hala kendini kanıtlama ihtiyacı hissediyorsun, değil mi? | Open Subtitles | أنت لازلت تظن أنك ينبغي عليك الاستمرار بأن تثبت نفسك,أليس كذلك؟ |
Senden daha zeki olduğumu son kez kanıtlama fırsatını nasıl geri çevirirdim? | Open Subtitles | . . كيف يمكنني تفويت فرصتي الأخيره لاثبات إنني أكثر ذكاء منك |
Kendini kahraman olarak kanıtlama şansın kaçtı. | Open Subtitles | الفرصة لتثبت أنك بطلاً ولّت منذ وقت طويل |
Zekana saygım var... Budoğruydu,benikader St. John'a getirmişti. Vebanabaktı, kendimi kanıtlama şansı verdi. | Open Subtitles | صحيح أن القدر أرسلني إليه واعتنى بي وأعطاني الفرصة لأثبت نفسي وأحقق ذاتي |
karton ve alüminyum folyoyla kavram kanıtlama için üç gün geçirerek başladık. | TED | بدأنا بصناعة نموذج لإثبات صحة الفكرة بني في ثلاثة أيام، مصنوع من الورق المقوى وصفيحة ألمونيوم. |
Çünkü tüm bu kanun ihlali yapanların kanıtları toplama ve kanıtlama önerisinin uygulanamaz olduğu ortaya çıktı. | TED | لأن كامل مجال أعمال اقتراح أن أحدهم يقوم فعلا بخرق القانون ثم جمع أدلة لإثبات ذلك، والذي اتضح أنه كان فعلا غير ملائم. |
- Hayır delikanlı, tek başınasın. - İşte, fikrimi kanıtlama şansı. | Open Subtitles | والآن أنت لوحدك وهذه فرصتك لإثبات وجهة نظري |
Onun bir dahi olduğu söyleniyordu ama maalesef bunu kanıtlama şansı bulamadı. | Open Subtitles | هي تقول بأنه كان عالِم عبقري لكن لم يحصل على فرصة لإثبات ذلك |
Demokrasiye ve hâlâ mümkün olduğuna inananlarımız bunu kanıtlama yüküne sahipler. | TED | نحن الذين نؤمن بالديمقراطية ونعتقد أنها لا تزال ممكنة، نتحمل عبء إثبات ذلك. |
Birinin önemsiz olduğunu ve önemli olan tek şeyin aptal bulmacaların olduğunu mu kanıtlama çabası içindesin? | Open Subtitles | أتحاول إثبات أن الشخص لا يهمك أو أن كل ما يهم هو حل اللغز؟ |
Umarım yakında size kanıtlama zevkine erişebilirim. | Open Subtitles | و أرجو أن أحظى بفرصة إثبات هذا لك عما قريب |
Bak, onun azılı biri olduğunu biliyorum. Bu yüzden sana bu görevi verdim. Kendini kanıtlama fırsatı. | Open Subtitles | هذا الكلب قوي، لهذا أعطيتك المهمة لكي تثبت نفسك |
Neden bana bir şeyler kanıtlama gereği duyuyorsunuz, Başkomiser? | Open Subtitles | لماذا تشعر بأنّه يجب عليك أن تثبت لي وجهة نظرك، أيّها المراقب ؟ |
Senden daha zeki olduğumu son kez kanıtlama fırsatını nasıl geri çevirirdim? | Open Subtitles | . . كيف يمكنني تفويت فرصتي الأخيره لاثبات إنني أكثر ذكاء منك |
Ama sen süper pilot olmak için kendini kanıtlama fırsatı bulamadan savaş bitecek diye endişeleniyorsun. | Open Subtitles | ولكن ما يقلقك الآن أن الحربستنتهي.. قبل أن تأتيك الفرصة لتثبت أنك أفضل طيّار مقاتل |
Bana kendimi kanıtlama fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederim. | Open Subtitles | شكراً لكم لإعطائى الفرصة لأثبت نفسي فى فريق التحقيقات الخاصة |
Ama bu ay seyahat edemeyecek durumda olduğunuza dair bu kağıdı imzalarsanız size haksız olduğunuzu kanıtlama şansını vermiş olursunuz. | Open Subtitles | لكن إن وقعت هذا الطلب المُشير إلى عجزك عن السفر هذا الشهر سيمنحه هذا الفرصة على الأقل ليثبت أنك مخطئة |
Basit bir kanıtlama yolu bulsanız da karmaşık bir yol daha bereketli ve derindir. | Open Subtitles | الإثبات أسهل لكن الإثبات المعقد هو أكثر عمقاً وغنى |
Şuçun işlendiğini kanıtlama yükümlülüğü tamamıyla iddia makamındadır. Teşekkürler. | Open Subtitles | العبء على الولايه لأثبات انه فعلها شكراً |
Kendini kanıtlama zamanı. | Open Subtitles | -حان الوقتُ لتُثبتي نفسكِ . |
Şansınız olursa, gerçeği kanıtlama fırsatınız olabilir. | Open Subtitles | مع الحظِّ، أنت َرُبَّما يكون لديك الفرصةُ لإثْبات الحقيقةِ لأنفسكم |