Geceleri sık sık uyandım ve kayıp pilot listelerini inceledim. | Open Subtitles | غالباً ماكنت أستيقظ في منتصف الليل وأفرأ قائمة الطيارين المفقودين |
Kocam beni sık sık böyle operasyonlara yollardı başka erkeklere yakınlaşmam gerekirdi. | Open Subtitles | زوجي كان غالباً يرسلني للقيام بعمليات تتطلب مني التقرب من رجال آخرين |
Afedersiniz, efendim. Majesteleri daha sık yıkanırsa, bu kadar sert ovmak zorunda kalmam. | Open Subtitles | أنا لا يجب أن أَفرك صعب إذا فخامتك تستحم في أغلب الأحيان أكثر |
Evet, çok sık olmuyor. Çok şükür ki acil bir işim yoktu. | Open Subtitles | نعم انه لا يحدث غالبا لحسن الحظ لم يكن لدي شيء عاجل |
Çok sık olmuyor. DNA'nın yapısında bir düzeltme mekanizması var. | TED | ولكنه لا يحصل مرات عديدة، لأن لدينا ألية لتفادي الأخطاء |
Sevgililer sık sık tereddüt ederler, çekingenlikten değil bekleyen mutluluklarını uzatmak için. | Open Subtitles | الأحباء عادةً يترددون, ليس من الحياء. لكن من أجل إطالة سعادة الانتظار. |
"İşi bırakıp öğleden sonraları sık sık yüzmeye gittiği not edilmiş. | Open Subtitles | و لوحظ أنه غالباً ما يترك العمل للذهاب للسباحة بعد الظهر |
90 ya da 100 yaşına kadar yaşayan insanlarda, ... ... FOXO geninin belli formları , ... ... daha sık hazır olduğu bulundu. | TED | وهناك أشكال مُحددة من جين فوكسو أكتًشف أنه غالباً ما يكون موجود في الاًشخاص الذين يعيشون بين 90 و 100 |
sık sık bana hiç işe yarar bir şey yapıp yapmayacağımı soruyorlar, belki bir gün yaparım. | TED | غالباً ما توجه لي أسئلة عما إذا كنت أفكر بصنع شيء مفيد، وربما سأقوم بذلك يوماً ما |
Sadece kanalizasyon işçileri ve o kadar da sık sık gelmezler. | Open Subtitles | لا، فقط عمّال مياه الصرف الصحي، أحيانا وليس في أغلب الأحيان |
sık sık org çalıyorum. Geçen ay bir müzik dinletim vardı. | Open Subtitles | أعزف الأرغن في أغلب الأحيان الشهر الماضي كان عندي حفلة موسيقية |
Bana anlattığına göre tiyatrodan sonra arkadaşlarıyla sık sık birahaneye gidermiş. | Open Subtitles | غالبا وبعد المسرح , اخبرني الآتي ذهب مع صديق الى برستوب |
sık sık olur bu. On seferin dokuzunda sorun çıkmaz. | Open Subtitles | هذا يحدث كثيرا ، تسع مرات من عشر لاتوجد مشكلة |
- Hayır, ama... Gitmesi daha kolay. Sen sık gider misin? | Open Subtitles | ليس في الحقيقة، ولكن هذا سهل أتذهب عادةً إلى هناك ؟ |
Mekânsal ve zamansal karışıklık... polislerin karıştığı vurulma olaylarında çok sık görülür. | Open Subtitles | .. الإرتباك الزماني و المكاني شائع في حالة إطلاق ضابط قانون للنار |
sık sık öfkeden kudurabilir ya da sinirden gözüm dönebilir. | Open Subtitles | ربما أحياناً أقتل من غضب , أو أصف فكرة ما |
Bu bizim en sık aldığımız cevaptı. | TED | كان ذلك أكثر الردود التي تلقيناها باستمرار. |
Aang sık sık bana danışırdı, senin de danışmandan memnun olurum. | Open Subtitles | لقد كنت مستشار آنج في الغالب ويسرني أن أكون كذلك معكِ |
eğer beni duyuyorsan elimi sık, baba. | Open Subtitles | اضغط على يدى اذا كنت تستطيع ان تسمعنى , ابى |
Kızımın ölümünden beri bunu çok sık düşünür oldum, eğer yaşasaydı... onun bir şirketi yönetmesi... çok olağandışı bir şey olurdu. | Open Subtitles | أنا في كثير من الأحيان منذ وفاة ابنتي إذا كانت قد عاشت، أنها كان يمكن أن يكون المحتمل لادارة الأعمال التجارية. |
Çok önemliyse bir güzel sık, bak bakalım senin için yeteri kadar olgun mu. | Open Subtitles | امضي , امنحهم ضغطة جيدة تأكد من نضوجهم بما فيه الكفاية |
Bu kartal, sık ağaçlar arasında yürüyüp, tırmanarak av arayabilir. | Open Subtitles | إنه ملائَم للسير والتسلق لتسمح له البحث فى الغابة الكثيفة |
Zamanında babası tarafından saldırıya uğramış sık sık da işkence görmüş. | Open Subtitles | لقد تعرض للإعتداء من قبل والده الذي كان يعذبه بصورة متكررة. |
Ve beş metre aşağıda, kalın bir çamur tabakası altında, çanak çömleğin sık olduğu bir tabaka bulduk. | TED | وبعمق خمس أمتار، تحت طبقة سميكة من الطين، وجدنا طبقة كثيفة من الفخار. |