O zamanlar, 15 yıl önce, canlı bir beynin içine bakma ve yaşam süresi içerisindeki gelişimini takip etme imkanına sahip değildik. | TED | وفي ذلك الوقت ، أي قبل 15 عاماً، لم يكن لدينا القدرة على النظر داخل دماغ إنسان حيّ ومتابعة التطور خلال حياته. |
Peki ya gerçekten beynin içine girip, bu film klibini düzenleyebilmemiz gerçekten mümkün mü, aslından farklı bir şeye dönüştürebilir miyiz? | TED | لكن هل هنالك إمكانية أن نستطيع الدخول إلى داخل الدماغ و تحرير لقطة الفيلم هذه؟ بحيث نستطيع جعلها مختلفة عن الأصل؟ |
Önce beyniniz, kolunuzun içindeki motor nöronlara bir sinyal gönderir. | TED | أولاً، يرسل دماغك إشارةً إلى الخلايا العصبية الحركية داخل ذراعك. |
Bu yaklaşımın dagitim merkezinin içinde etkin olarak yaptığı şey onu büyük ölçüde eşzamanlı işleyen bir motora çeviriyordu. | TED | ولكن إن ما تقوم به هذه الطريقة بفاعلية داخل العاصمة هو تحويلها إلى محرك معالجة موازٍ ذو نطاق واسع. |
Irak'la savaşa girileceği belli olduğunda, Amerikan askerlerinin çok iyi korunacağını anladım ve ve işgali Bağdat'ın içinden izlemeye karar verdim. | TED | عندما باتت حرب العراق وشيكة، أدركت بأن القوات الأمريكية ستكون مغطاة بشكل جيد، لذا فقد قررت تغطية الغزو من داخل بغداد. |
Ve onun hayatını kurtarabilmek için, kafatası basıncını azaltmak zorundasın. | TED | ومن أجل إنقاذ حياته، عليك خفض هذا الضغط داخل الجمجمة. |
İçeride veya dışarıda, 3 milyona çok dost satın alınır. | Open Subtitles | داخل أو خارج السجن ثلاثية ملايين تشتري الكثير من الأصدقاء |
Gerçekten ama gerçekten kurtulmak istediklerinde Jim Crow South'dan ABD sınırları içerisinde mümkün olan en uzak noktaya, Alaska'ya gittiler. | TED | وحين رغبوا حقًا في الهرب بعيدًا، اتجهوا إلى ألاسكا، أبعد منطقة ممكنة داخل حدود الولايات المتحدة عن جنوب جيم كرو. |
Matematikçiler bu sayıyı daire içine çokgenler çizerek tahmin etmişlerdi. | TED | قدر علماء الرياضيات الرقم من خلال نقش مضلعات داخل الدوائر. |
Cevap, pelvis içine oturan oval kese olan mesanenin çalışmasında yatıyor. | TED | تكمنُ الإجابات في عمل المثانة، والكيس البيضوي الذي يقع داخل الحوض. |
Şimdiye kadar yapılmış olan tüm filmleri bu tüpün içine koyabilirim. | TED | يمكنني وضع جميع الأفلام التي صُنعت لحد الآن، داخل هذا الأنبوب. |
Ve iniş cihazı hava-dolmuşu diye tabir ettiğimiz cihazın içine tıkıştırılmış durumda. | TED | و ستكون العربة الجوالة مطوية على نفسها داخل ما ندعوه بالمكوك الهوائي |
Ayrıca, beş blok içindeki her çöp kutusuna ve lağıma bakılmasını istiyorum. | Open Subtitles | اريد كل سله مهملات وكل بالوعه تقع داخل منطقه بقطر خمس مبانى |
Büyük adamın içindeki küçük adam öyle dedi, değil mi? | Open Subtitles | هذا ما قاله الرجل الصغير داخل رأس الرجل الضخم, صح؟ |
"Yeryüzünün içindeki inanılmaz sıcaklık ve baskıyla oluşan mineraller patlayarak... " | Open Subtitles | تشكلت بسبب حرارة وضغط مرتفعين داخل الأرض المعادن تنفجر في آخ |
Diş plağınızın içinde ne olduğunu... ...hiç merak ettiniz mi? | TED | هل تساءلتم يوما عما يوجد داخل طبقة البلاك الموجودة بأسنانكم؟ |
Google Maps'i bu mağaralardan bazılarının içinde görebilmeyi çok isterdim. | TED | أود أن أرى خرائط جوجل داخل بعض من هذه الكهوف |
Bir sinapsa yakından bakalım. Ve gözlerimizi de yeşil nöronun içinden ayırmayalım. | TED | دعونا نقوم تقريب أحد الإشتباكات. و دققوا النظر إلى داخل الخلية الخضراء. |
Bu cihazın nasıl çalıştığını anlamak için, beyinlerimize bakmamız gerekecek. | TED | ولفهم كيفية عمل هذا الجهاز، علينا أن ننظر داخل أدمغتنا. |
İçeride duvara gömülü kasa dışında fazla bir şey yok. | Open Subtitles | داخل الخزنة هناك غرفة فارغة مع التأمين المُثبّت في الحائط. |
Afrika içerisinde para gönderme maliyeti daha da fazla: Yüzde 20'nin üzerinde. | TED | وأما تحويل المال داخل أفريقيا فتكلفته أعلى أيضًا أكثر من 20 بالمائة |
Bugün dahi milyonlarca kulak içi işitme cihazı 3B baskıyla üretiliyor. | TED | الملايين من السماعات داخل الأذن قد أصبحت تطبع بأبعاد ثلاثة اليوم. |
Arabasının içini ve çevresini inceledim. Silah veya boş kovan yok. | Open Subtitles | لقد تحققت داخل وحول السيارة لا سلاح , ولا غلاف رصاصة |
ve bu robotlar GPS bilgisi olmaksızın iç mekanlarda uçabiliyorlar. | TED | ويمكن لتلك الروبوتات الطيران داخل المباني بدون اجهزة تحديد المواقع |
Bunu küçük prefabrik parçalarla inşa ediyoruz bunlar hava ve ışığın kontrolü bir şekilde içeri girmesine izin veren pencereler. | TED | ونحن بصدد بناءه مع هذه القطع الجاهزة الصغيرة وهي النوافذ التي تسمح بدخول الهواء والضوء بطريقة متحكم بها داخل المبنى |
Ve yine, içinizde şu anda bu süreçten geçen milyarlarca hücre var. | TED | ومرة اخرى بلايين الخلايا تقوم بعملية الانقسام الخليوي الان في داخل اجسامكم |
Sadece, bir dizi farklı insanda bulunan karmaşıklıkları değil, her bir kişinin kendi içinde bulunan karmaşıklıkları da ortaya koyuyor. | TED | انها تمثل ليس فقط العقبات وجدت في استيعاب شخص مختلف عنا و لكن ايضا تعقيدات وجدت داخل كل شخص منفردا |
Ama çıkmamış, şu anda göçük altında, fakat kurtarma çalışmaları sürüyor. | Open Subtitles | لم يخرج بعد. ما زال داخل الأنقاض ولكنهم يعملون على إخراجه |
Vücudunuzdaki her atom bir zamanlar patlayan bir yıldızın içindeydi. | Open Subtitles | كل ذرّة بأجسادكم كانت ذات مرّة داخل نجم قد تفجّر |