aynı şey mısır, fasulye ya da tarla bitkileri için söylenebilir. | TED | الموضوع مشابه إذا تكلمنا عن الذرة أو الحبوب أو حقول المحاصيل. |
Bu model etoburların avlarına dikkat çekmeden yaklaşmasıyla aynı şekilde. | Open Subtitles | نمط مشابه لتلك التي آكلة اللحوم استخدامها لساق فريسة كبيرة. |
Bunlar, Antartika'daki buz tabakalarında oluşan havuzlarla aynı özellikleri taşıyorlar. | Open Subtitles | مشابه للفرق بين مكعب الثلج الطافي في كوب من الماء |
"Mieke," çok yaygın bir kız ismi... bizdeki Michelle'e benziyor. | Open Subtitles | مايك ، اسم شائع للبنات فى المانيا مشابه لميشيل عندنا |
benzer gelişmeler enerji alanında da gerçekleşiyor, yenilenebilir enerji de dahil. | TED | وتقدم مشابه يحدث في مجال الطاقة بما في ذلك الطاقة المتجددة. |
Bizimkine çok benzeyen bir vücudu vardı... ...ve insan olmanın eşiğindeydi... | TED | لديه جسد مشابه جدا لجسدنا، وكان على أعتاب أن يصبح إنساناً. |
Sadece Marshall ve sizin saçınızla aynı renkte bir peruk takan birini bulmalıyız. | Open Subtitles | نحتاج فقط لإيجاد شخص شخص ما يلبس شعر مستعار مشابه للون كمارشال وشعرك. |
Sadece şu anki durumunun sokak kedisiyle aynı olduğunu söylüyorum. | Open Subtitles | أنا أقول وحسب أن وضعك الحالي مشابه لاي قطٍ ضال |
Ben ise yaptıkların aynı etkiyi yapar diyorum çünkü bütün dünyayı etkiliyorsun. | Open Subtitles | أنا أقول إن التأثير مشابه وأسوأ حتى لأنك تصيب العالم أجمع بالعدوى |
Her gün bunun gibi bir ameliyat odasında çalışıyor, hastanesinde güvenilemez ve açıkçası sağlıksız bir hale gelen aynı ekipman ile anestezi yapmaya ve diğerlerine nasıl yapılacağını öğretmeye çalışıyordu. | TED | ذهب للعمل كل يوم في مسرح عمليات مشابه لهذا، محاولا توفير التخدير، وتعليم الآخرين كيف يقومون بذلك باستخدام نفس الأداة أصبح ذلك غير جدير بالثقة وبصدق غير آمن، في مستشفاه. |
Eğer pesto yaptıysanız -- aslında aynı işlem. | TED | الآن، إذا صنعتَ من قبل صلصة البيستو فالأمر مشابه هنا |
Ve keşke sizin gibi daha çok insan olsa, çünkü bu odada aynı durumda olan ve komşularını tanımayan daha çok kişi olduğuna bahse girerim. | TED | وأتمنى أن يكون هناك الكثير من الناس مثلك، لأني أراهن أن كثير من الناس في الغرفة يعيشون في موقف مشابه ولا يعرفون على الأغلب جيرانهم. |
Yani bu radyo kadranında doğru istasyonu seçmeye çok benziyor. | TED | فالأمر مشابه كثيراً لإيجاد محطة في الراديو |
Ama bu, bir nevi önceki mesajlaşma örneğindeki hedefe benziyor. O zaman da sadece bir mesaj iletmeye çalışıyorduk. | TED | لكن هذا مشابه نوعاً ما لهدفنا من المحادثات من قبل، حيث نحاول فقط إيصال رسالة. |
Hatta yetişkinlerde farklı yaş grupları arasında çok benziyor. | TED | يبدو حتى مشابه جدا لفئات عمرية مختلفة بين البالغين. |
benzer hareketleri sabahtan beri görüyorum. Sanki tüm kasaba yarı uykuda. | Open Subtitles | لقد لاحظت سلوك مشابه طوال الصباح يبدو كأن المدينة شِبه نائمة |
Kadim kapasitörünü değiştirdim, yıldız geçidinde kullanılana benzer, cihaz ve jeneratör arasında. | Open Subtitles | جهزت مكثف قديم، مشابه لنوع إستعمل في بوابات النجوم، بين الجهاز والمولدات. |
Yani, büyük dişleri olan şeylere olan ilgimize benzer. Öyle değil mi? | TED | أعني, هذا مشابه لاهتمامنا بالأشياء التي لديها أسنان كبيرة. |
Dünyanın ötesindeki hayat hakkında konuştuğumuz zaman genelde demek istediğimiz, tabii ki bizim soylu varlığımıza benzeyen zeki bir hayat. | Open Subtitles | حين نتحدث عن حياة بالإضافة لتلك على الأرض, ما نعنيه بشكل عام.. هو, بالطبع, حياة ذكية, شيئ مشابه للأناس الخارقين. |
Babalar ve kızlar için bir benzeri olmadığına çok seviniyorum. | Open Subtitles | أنا سعيدة أنه لا يوجد حفل مشابه للأباء و الفتيات |
Suç silahı... düzgün bir bıçak, ya da onun gibi keskin bir alet, hala tam olarak-- | Open Subtitles | سلاح الجريمه كان مؤس حلاقه أو أي سلاح مشابه |
böyle bir şey hiç görmemişsindir. Bitirmesi bir saat sürüyor. | Open Subtitles | لن ترى شيئ مشابه لهذا أبداً استغرقها الأمر ساعة لإنهائها |
Eğer öyleyse, ruh eşimin benzerini cehennemden kurtarmak için hiç de büyük bir bedel ödemiş sayılmam. | Open Subtitles | ولابد انه مشابه لسيدي إذا كان الأمر كذلك، فما أبخسه من ثمن تكلفته لأنقذ شبيه حبيبيى وروحي من هذه الحالة التعسة الجهنمية |