Bunun iki gün önce çıkması gerekiyordu. Neden hala sende? | Open Subtitles | كان يفترض أن تنشر قبل يومين، ماذا تفعل معك ؟ |
Şey, aslında aşüfteler ama senin bunu sonradan öğrenmen gerekiyordu. | Open Subtitles | حسنًا، إنهم كذلك، ولكن لا يفترض أن تعرفين هذا الآن |
Bunun benim için bir şey mi ifade etmesi gerekiyor? | Open Subtitles | هل هذا يفترض أن يعني شيء بالنسبة لي ؟ أنا |
Onları göremiyorum. Orada olmaları gerekiyor. Kapalı devrede bir sorun var. | Open Subtitles | لا يمكنني رؤيتهما، يفترض أن يكونا هناك هناك مشكلة في الكاميرا |
Homer, eşinle yarım saat kadar önce buluşman gerekmiyor muydu? | Open Subtitles | هومر، ألم يكن يفترض أن تقابل زوجتك قبل نصف ساعة؟ |
Bugün onunla birşeyler yapmam gerek. Ama onu görmek bile istemiyorum. | Open Subtitles | يفترض أن أفعل شيئاً معها لاحقاً، ولا أعتقد أنني أريد رؤيتها |
Kaslarının zayıflamış olması gerekiyordu ama kronik ve açıklanamaz bir hücresel yenilenme durumundalar. | Open Subtitles | يفترض أن تضمر عضلاتك ولكنها في حالة مزمنة من التجدد الخلوي الغير معروف. |
Ona bu akşam götürmem gerekiyordu. Bana bir adres yolladı. | Open Subtitles | يفترض أن أخذها له الليلة، لقد بعث لي رسالة بالعنوان |
Şimdi aşağıda ve bir randevuya gitmesi gerekiyordu ama iptal etti. | Open Subtitles | إنه بالأسفل حالياً وكان يفترض أن يكون بموعد غرامي وقد ألغاه |
Hayır değil. Bir saat önce bana haber vermesi gerekiyordu. | Open Subtitles | كلا، ليست هناك كان يفترض أن تتواصل معي منذ ساعة |
O şey insanları öldürmemeliydi. Sadece askerleri hasta etmesi gerekiyordu. | Open Subtitles | لم يفترض أن تكون قاتلة، تعين أن تسقم الجنود فحسب. |
Onun okulda olması gerekiyor, seninle orada burada sürtmesi değil. | Open Subtitles | أنه يفترض أن يكون في المدرسة و ليس التسكّع معك |
David, bu hikayede, mazlum kişi olması gerekiyor, değil mi? | TED | فداوود في تلك القصة، كان يفترض أن يكون المستضعف، أليس كذلك؟ |
Eğer netten bir şey alıyorsanız, adresinizi yazmanız ve hangi ülkeden olduğunuzu seçmeniz gerekiyor, değil mi? | TED | اذا كنت تشتري أمرا على الإنترنت، يفترض أن تكتب عنوانك و يفترض أن تختار دولتك. اتفقنا؟ |
Senin de gençler gibi dövüş kulübüne katılman gerekmiyor mu? | Open Subtitles | ألا يفترض أن تنضم لنادي القتال مع بقيّة الفتية الأشقياء؟ |
Bu kardeşlik icabı olsa gerek. Askerler arasında savaş sırasında gelişen bir beraberlik | Open Subtitles | يفترض أن تكون حول روابط الأخوّة هذا شئ ينمو بين الجنود أثناء الحرب |
Bizim için en önemli olan şeyleri gözden kaçırır olmuşuz, ve en ilginci ise herkesin hayatın aslında bu olduğunu ve bununla bir şekilde başa çıkmamız gerektiğini sanması. | TED | ونحن نفوت على أنفسنا الأشياء الأكثر أهمية بالنسبة لنا، و من الجنون أن الجميع يفترض أن الحياة هكذا، إذ وصلنا لحالة من السلام والتوافق مع هذه الحالة المضطربة والمشوشة |
Böyle söylememek lazım ama bu iş kolunda kadın olmak zor. | Open Subtitles | لا يفترض أن أقول هذا، ولكن كونك امرأة شعور قاسي. حسنُ |
Bak hangi kasabaya gittiğimizi sana söylemem gerekirdi biliyorum, ama olay şu ki-- | Open Subtitles | أعرف أنّه يفترض أن أترك لك أثر في آخر بلدة كنّا فيها، .لكنالأمر. |
Bizim tecrübemiz, diğer insanların tecrübelerini geçersiz kılmıyor, fakat sevginin ve evliliğin ne olduğu fikrini karmaşık bir hale getirmesi gerekir ve bu ister istemez oluyor. | TED | فتجربتنا لا تبطل تجارب الأخرين، ولكنها يجب وبالضرورة أن تعقّد هذه الفكرة بخصوص ما يفترض أن يكون عليه الحب والزواج. |
Birşey öğrenmemiz gerektiği düşünülen yerlerde karalamaya karşı çok güçlü bir kültürel norm var. | TED | هناك ثقافة قوية مضادة للخربشة في البيئات التي يفترض أن نتعلم فيها |
Batıda, çoğu zaman zannediliyor ki Müslümanlar genellikle terörizme göz yumuyorlar. | TED | في الغرب،غالباً ما يفترض أن المسلمين بشكل عام يتغاضون عن الإرهاب. |
Kapıyı açmaya ve paketleri almaya gelmeleri lazımdı. | Open Subtitles | يفترض أن تكون موجودة هنا لحمل الحقائب يفترض أن تكون موجودة هنا لفتح الباب |
Çok sert vurmak zorunda değildin. Hiç tereddüt bile etmediğini fark ettim. | Open Subtitles | لم يكن يفترض أن تضرب بهذه القوة بخلاف أنه لم يتردد أصلا |
Sana önce tehlikelerini anlatmam gerekiyormuş. Joy beni insandan iğne yastığına çevirirken, yiyecek birşeyler olmaması Randy'yi çaresizliğe sürüklemişti. | Open Subtitles | يفترض أن أشرح لك المخاطر أولاً بينما انتهت جوي من تحويلي الى وسادة دبابيس بشرية |
Bunu bir şekilde tahmin ediyorum, Bu zor olmalı, buna bir şekilde inanıyorum. | TED | وأعتقد على نحو ما، أنني أؤمن بطريقة ما بأنها يفترض أن تكون صعبة. |
Ona fikrini sormadan önce kendi fikrimizi bilmemiz gerekmez mi? | Open Subtitles | ألا يفترض أن نتأكد من رأينا قبل أن نسأله رأيه؟ |