Çoğu zaman nefes alması çok zor, özellikle de ağır film ekipmanlarını taşırken. | TED | في بعض الأحيان يكون التنفس صعب، خاصة عند حمل جميع معدات التصوير الثقيلة. |
Bu fıstıklar ağır işler için birebir, aynı zamanda son derece kullanışlı. | Open Subtitles | الآن، هذا الحذاء الصغير مثالي. للأعمال الميدانية الثقيلة كما أنه متعدد المزايا. |
Çok ağır bir nesnenin momentumu, hızlı gitmese bile büyük olur, ki bu yine çok kısa dalgaboyu demektir. | TED | والجسم الثقيل له قوة دافعة كبيرة حتى وإن لم يكن يتحرك بسرعة ما يعني مرة أخرى طول موجي قصير. |
Chicago'dan sıkı yumruklu seyyar satıcı, şimdiki dünya ağır siklet şampiyonu, | Open Subtitles | ,الرجل الصعب القادم من شيكاغو البطل الحالى للعالم فى الوزن الثقيل |
Yıldız ölümleri olmadan oksijen açığa çıkamaz. Hidrojen ve helyumdan ağır diğer elementler oluşamaz. Bu durumda yaşam da mümkün olmaz. | TED | لذلك بدون موت نجمي؛ لن يكون هنالك أكسجين أو عناصر أخرى أثقل من الهيدروجين والهيليوم، ومن ثم لن تكون هناك حياة. |
Dördüncü Manga'nın mevkiinde ağır yaralı biri için sıhhi tahliye istiyorum. | Open Subtitles | أطلب مساعدة طبية لمصاب في حالة خطيرة في الفرقة اربعة، انتهى |
İnsanlar olarak, biz elimizdeki bir nesnenin neresinin ağır olduğuna karşı duyarlıyız. | TED | نحن كبشر حساسون لمَ إذا كان الشيء في يدينا ثقيلاً ام لا |
Alışık olunmayan bir protein işaretçisi bulduk ve tanımlanamayan bir ağır metalin izlerini. | Open Subtitles | وجدنا آثارا لبروتين غير عادى و آثار مجهولة الهوية لنوع من المعادن الثقيلة |
Böbreklerine vuruluyor ve güreşten haftalar önce boyunlarının etrafına ağır yükler asılıyor. | Open Subtitles | وتضرب على الكلى، وتعلق الأوزان الثقيلة حول رقابها لمدة أسابيع قبل القتال. |
Aynı senin gibi ağır kapılara inanan insanların arasında büyüdüm ben. | Open Subtitles | لقد ترعرعت مع أناس يؤمنون بالأبواب الكبيرة و الثقيلة مثلك تماماً |
ağır silahlarla sana güvenmemiz için önce kendini kanıtlaman gerekli. | Open Subtitles | يجب أن تثبت نفسك قبل أن نثق بإعطائك الأسلحة الثقيلة |
ağır silahlarla sana güvenmemiz için önce kendini kanıtlaman gerekli. | Open Subtitles | يجب أن تثبت نفسك قبل أن نثق بإعطائك الأسلحة الثقيلة |
Jack Dempsey'nin ağır siktlet şampiyonluğunu bir New York'luya kaybetmesi gibi bir şey. | Open Subtitles | مثل جاك ديمبسي خسر لقبه في الوزن الثقيل من أجل فتاة من نيويورك |
- Biliyoruz. Yine de buraya bu ağır yüklerle geldik. | Open Subtitles | لكن، لقد نجحنا بالوصول إلى هُنا مع هذا الحمل الثقيل. |
ağır metal kapı ardımda hızla kapandı. | TED | فيما أغلق باب الغرفة المعدني الثقيل بقوة خلفي |
Yani çekirdek nikel ve demirden çok daha ağır bir şeyden oluşuyor olmalı. | Open Subtitles | لذا الصميم يجب أن يكون مصنوع من شيء ما أثقل من النيكل والحديد |
Onun hakkında yapılacak bir açıklama Başbakan için ağır sonuçlar doğurabilir. | Open Subtitles | دعم علنى له قد يكون له عواقب سياسية خطيرة لرئيس الوزراء |
İşkence ettiği insanların yüklerini taşıyor ve bu yük onun için çok ağır. | Open Subtitles | هو يتحمل عبء تعذيب العديد من الناس و هذا يُشكِّل عبئاً ثقيلاً عليه |
O konuşma sana ağır gelmiş olmalı. Aranızda hala büyük duygular dolaşıyor. | Open Subtitles | لابد أن ذلك كان صعب جداً عليكِ مازال هناك الكثير من المشاعر |
Alman bombardıman uçakları, yeterli sayıda ağır bomba taşımak üzere tasarlanmamıştı. | Open Subtitles | القاذفات الألمانيه لم تُصمم بحيث تقوم بنقل حمولات ثقيله من القنابل |
Bazı hayvanların kilometrelerce uzaktan fark edebileceği ağır bir koku. | Open Subtitles | إنه ذو رائحة قوية ويحلل الحيوانات ويتشم على بعد أميال |
Uluslararası antlaşmalara bakabilirsiniz ve herhangi bir iklim değişikliği maddesini inceleyecek olursanız, bunların çok ağır, beyhude ve can sıkan işlemler olduğunu anlayabilirsiniz. | TED | حين تنظر إلى الاتفاقيات الدولية، وتتبع اتفاقية تغير المناخ فستعلم أن هذه عملية بطيئة مرهقة للغاية. |
O sırada Taliban'ın hava kuvvetleri vardı. Savaş uçakları, tankları, ağır silahları vardı ve bazı zamanlar gerçekten ağır darbeler yedik. | TED | وفي ذلك الوقت كانت طالبان تمتلك قوة جوية، كانت لديهم مقاتلات ودبابات ومدفعية، وقد تم قصفنا بشدة عدة مرات. |
Tabii... bir erkek tarafından yetiştirilince... ağır işlere uygun olduğuna şüphe yok. | Open Subtitles | بما أنكِ تربيتي على يد رجل لا عجب أنكِ خُلقتي للعمل الشاق |
Ve merkezi sinir sisteminiz ağır hasar aldığında, hastalar genellikle ciddi sakatlıklarla kalıyor. | TED | وبعد إصابة رئيسية للجهاز المركزي العصبي لديك. يعيش المرضى في معظم الأحيان مع إعاقة شديدة. |
Kütle o kadar ağır ki, gezegen yüzeyine doğru batıyor,.. | Open Subtitles | هنا الكتلة هائلة الثقل و هي تغوص داخل سطح الكوكب. |
Daha da önemlisi kurbana ne ile vurulduysa çok ağır bir şey olmalı. | Open Subtitles | الأهم من ذلك، أيا كان ما ضربه به يجب أن يكون ثقيلا للغاية |
Belki de bunu kamerayla kaydetmeliydik. ağır çekimde bir daha oynatırdık. | Open Subtitles | ربما نحتاج هذا سجلة على شريط فيديو حتى نعيدة بالحركة البطيئة |