Ama sonra bir daha onunla konuşacak fırsatım bile olmadı. | Open Subtitles | و بعد هذا لم أحصل على فرصة ثانية للتحدث معه |
Anne babası tek çocuk olduğu için konuşacak teyze veya amcası da yok. | Open Subtitles | لقد كانوا أطفال وحيدين لذا لا يوجد أعمام أو خالات لنتحدث اليهم أيضا |
İki hafta içinde basına konuşacak, altı hafta sonra kitap yazacak: | Open Subtitles | خلال أسبوعين سيتحدث للصحف وبعد ستة أشهر، سيقوم بكتابة كتابٍ ما |
Gerçekten konuşacak birine ihtiyacım var ve umarım beni ararsın. | Open Subtitles | كنت بحاجة حقاً للحديث مع شخص وتمنيت أن تكون متواجد |
Babasının iyi olduğunu, onları ne kadar sevdiğini görürler. Babasının sonraki aramasında Sophie'nin konuşacak çok fazla şeyi vardı: "Maymun Çarli ne yiyor? | TED | يمكنهما معرفة أنه بخير ورؤية أنه يحبهما، وعندما يتصل بهما المرة القادمة ستتحدث صوفي عن الكثير: ماذا يأكل تشارلي القرد؟ |
Artık böyle yapmadığını biliyorsun. Doktorun seninle konuşacak. Konuşmaktan korkmazsan sen de iyileşirsin. | Open Subtitles | إن طبيبك سوف يتحدث إليك ، لا تخافى أن تتحدثى و سوف تكونى على ما يرام أيضاً |
konuşacak biri, gidecek bir yer, yapacak bir şey yoktu. Sadece.. | Open Subtitles | دون أحد لأتحدث إليه لا مكان أذهب إليه و لا شئ عدا |
Vaziyetlerini ortaya koyduktan sonra geriye konuşacak pek fazla şey kalmıyordu. | Open Subtitles | وحالما انتهوا من تسوية شؤونهم لم يعد لديهم المزيد للتحدث عنه |
Benimle konuşacak kadar cesur olmadığın ve bunu Gabriel'den istediğin için mi? | Open Subtitles | عن عدم قدرتك للتحدث معي وطلبك من جابرييل ان يفعل ذلك لأجلك؟ |
Priya bu konu hakkında konuşacak başka birini bulamadı mı? | Open Subtitles | ألم تستطع بريا إيجاد أيّ شخص آخر للتحدث عن التدخين؟ |
konuşacak çok şey var. Belki çakıştıktan sonra konuşur muyuz? | Open Subtitles | هناك الكثير لنتحدث بشأنه ربما بعدها نستطيع أن نمارس ؟ |
Görünüşe göre konuşacak çok şeyimiz var ama burada değil. | Open Subtitles | يبدو بأن لدينا الكثير لنتحدث بشأنه , لكن ليس هنا |
Sergi bu işler hakkında konuşacak, hem tasarımcıların hem de bilimcilerin işleri, ve bizlere, gelecek alternatiflerini nasıl sunduklarını gösterecek. | TED | المعرض سيتحدث عن العمل الذي شارك فيه مصمم وعالم و نرى كيف سيعرضون لنا إمكانات المستقبل |
mantığa aykırı görünen izahatlarına başvurmuşlardır. David Deutsch, bu konferansta da konuşacak, "The Fabric of Reality" isimli kitabında, | TED | في تفسيرات متناقضة. ديفيد دويتش والذي سيتحدث هنا عن بنية الحقيقة، |
- Bunun hakkında konuşmalıyız. - konuşacak bir şey yok. | Open Subtitles | ،نحن بحاجة للحديث عن هذا لا يوجد شيء للحديث عنها |
İç İşleri seninle Nilsen hakkında konuşacak. Soruşturmayı sürdürüyorlar. | Open Subtitles | العلاقات الداخليه ستتحدث إليك بخصوص نيلسون إنهم يتولون التحقيقات |
Kenneth Sperry, Gözetleme ve Yasal Konumu hakkında konuşacak." | Open Subtitles | و سوف يتحدث كينيث سبيري عن العلاقة بين التنصت و القانون |
Benimle konuşacak zamanınız var mı acaba? | Open Subtitles | كنت أتسائل إذا كان لديك دقيقة لأتحدث معك |
Bir dahaki sefere konuşacak bir konumuz olmuş oldu. | Open Subtitles | على أيٍ، سيعطينا هذا ما يمكن أن نتحدث عنه المرة المقبلة التي نلتقي فيها. |
Sanki zor zamanlar geçiriyormuşsunuz ve konuşacak birini arıyor gibisiniz. | Open Subtitles | كأنك تعاني من أوقات عصيبة و تحتاج لشخص لتتحدث معه |
Bana bir kaç gün daha izin verin. Eminim konuşacak. | Open Subtitles | فقد أمهلني عدة أيام أخرى و أنا متأكد بأنه سيتكلم |
Senin içinde sorun yoksa, yıldızlara olan seyahatimizde konuşacak zamanımız olacak. | Open Subtitles | سنتحدث اكثر خلال رحلتنا الى النجوم اذا كان ذلك يرضيكِ |
Arkadaş olmaya çalışacağız demedik mi? Kiminle konuşacak, Luke ile mi? | Open Subtitles | ,لقد أتفقنا أن نحاول أن نكون أصدقائها مع من ستتكلم ؟ |
- konuşacak vaktim yok. Adamlarını getir ve beni izle. | Open Subtitles | ليس لدي وقت للكلام إجلب رجالك وأسلحتك وإتبعني |
- Belki bunu konuşarak bir sonuca bağlayabiliriz. - konuşacak bir şey yok. | Open Subtitles | ربما يجب ان نناقش هذا لا شيء بهذا الشأن لمناقشته |
Hayır, konuşmayacaksınız! konuşacak ne var ki? | Open Subtitles | لا, لن تفعلي لماذا ستتحدثين في الغد؟ |