| Biz dev gibiyiz ve görmek için çok küçük olan şeylerin farkında değiliz. | TED | نحن البشر كائنات عملاقة، وبالتالي لا نستطيع إدراك أمور أصغر من أن نراها. |
| İnsan neslini iyileştirmeye biraz uzağız. Şu andaki hedefimiz, bunu yapabilme şansını yakalayabiilmek için yeterince uzun yaşamayı garantilemek. | TED | نحن بعيدون من تحسين قدرات الناس. وهدفنا هو التأكد من أن لدينا فرصة للصمود بما يكفي لفعل ذلك ربما. |
| Böyle bir sırrı öğrenmek için Almanlar ne kadar öderdi? | Open Subtitles | ألا تخف من أن تترك الواشى يتحرك بحريه فى المعسكر؟ |
| İşe yarayacağına dair sizin de doktorunuzun da biraz inancı var. | TED | أنت واثق، وطبيبك المُعالج واثق من أن هذا الدواء مناسب للعلاج. |
| Bob kalp sayısına inanıyor ve kalp sayısını kolayca azaltmak çok daha zordur. | TED | يؤمن بوب بالقلب العامل. والأمر أصعب من أن يتم ببساطة تسريح قلب عامل. |
| Sürekli onu memnun etmeye çalışırdım. Memnun olmazsa diye korkardım. | Open Subtitles | كنت دائماً إحاول إرضاؤه وأخاف من أن أفشل في ذلك |
| Farz edelim ki erkek kızın değil de kız erkeğin peşini bırakmıyor. | Open Subtitles | بدلاً من أن يلاحق الرجل الفتاة لنفترض أنها كانت هى من تلاحقه |
| Neden diğer hayvanlar bizi incelemiyor da, biz onları inceliyoruz? | TED | لماذا نحن ندرس الحيوانات الأخرى بدلاً من أن تدرسنا هي؟ |
| Ben çok gençken ve otobüs beklediğim zamanlar, otobüs benden 10 metre uzakta durduğunda şoförün ırkçı olduğundan emin oluyordum. | TED | عندما كنت صغيرة في السن وأنتظر الحافلة في المحطة ويتوقف بعيدًا عني بـ10 أمتار، كنت متأكدة من أن السائق عنصريًا. |
| Bu gerçek olmak için fazla güzel gibi ve haklısınız da. | TED | يبدو ذلك، على الأرجح، أحسن من أن يكون حقيقة، وأنتم محقون. |
| Ve bunu yapmak için değişim şekillendirme sürecine aktif olarak katılmak zorundayız. | TED | ولنقوم بذلك، لا بد من أن نشارك بفعالية في عملية صياغة التغيير. |
| Siyahi okullar için elden düşme kitaplarımız ve her şey elden düşme olsa da kitap büyük bir ihtiyaçtı. | TED | وعلى الرغم من أن الكتب التي كانت بحوزتنا قديمة ومُنحت لمدارس السود وكل شيء قديم ومستعمل، كان احتياجًا عظيمًا. |
| Artık gerçekler, komuta heyetinin dahi saklayamayacağı kadar su yüzüne çıkmıştı. | Open Subtitles | لقد أصبحت الحقيقة الأن أوضح من أن تنـكرهـا القيـادة اليابانيـة العليـا |
| O kadar utangaç ki, en çok sizi sevdiğini söyleyemiyor. | Open Subtitles | إنه خجل جداً من أن يطلب منك أن تكون إشبينه |
| Bu da bir soruna yol açtı. Çünkü ultraviyole ışık cilde zarar verebilse de aynı zamanda önemli bir faydası da vardır. | TED | وقد شكّل هذا مشكلة لأنه على الرغم من أن الأشعة فوق البنفسجية قد تدمر البشرة، إلا أنها تمتلك منافع مهمة ومماثلة كذلك. |
| Endişeleriyse bunu yapmanın tacizcilerinin şiddetini tırmandırması veya belki de şu an içinde oldukları durumdan çok daha büyük bir zarar vermeleri. | TED | أو أنهم قلقون من أن المعتدي عليهم سيتمادى إلى درجة العنف أو ربما إلى درجةٍ أكبر من العنف أكثر مما أبدوه سابقاً. |
| İlaç tarafından zarar görmeniz, ilaçla tedavi olmanızdan 15 kat daha olası. | TED | أنت أكثرعرضة للأذى بما يقارب 15 مرة من أن تتلقى المساعدة منه |
| Anlaşmamız seni rahatsız eder mi acaba diye uykularım kaçıyordu. | Open Subtitles | لم أكن أنم جيداً قلقاً من أن نشاطاتي لن تعجبك |
| Ben Yalnızca hava sahamızın canlı bölüklerle dolu olduğundan emin olmak istiyorum. | Open Subtitles | إنني فقط أريد التأكد من أن دعمنا الجوي سيتكون من جنود أحياء |
| Evet, önce bu Kule çöküyor, Kuzey Kulesi üzerine doğrudan isabet almasına ve zaten 18 dakikadan beri yanıyor olmasına rağmen. | Open Subtitles | بالرغم من ذلك، ينهار هذا البرج أولا بالرغم من أن البرج الشمالى ضرِب مباشرة و أحترق لمدة أطول بـ 18 دقيقة |
| Plütonyumun tabiatını değiştirmenin insanın kötü ruhunun tabiatını değiştirmekten kolay olduğunu söyledi. | TED | من الأسهل أن تفسد البلوتونيوم من أن تفصل روح شريرة من رجل |
| Kendini o korkunç siyah kumaşın içinde boğmandan daha iyi. | Open Subtitles | أجمل من أن تخنقي نفسك بكل قماش الحداد الأسود هذا |
| Yer altı olsa bile burada benim misafirin olduğun için memnunum. | Open Subtitles | أنا مسرور أنك ضيفي هنا بالرغم من أن ذلك تحت الأرض |
| Ve hava da kararmak üzere. Şu an bir yerlerde korkuyor olmalı Totoro! | Open Subtitles | بالرغم من أن الظلام قد حلّ لا بدّ أنها هائمة في مكانٍِ ما |
| Kişiliğim utangaç ve tuhaf olmaktan, cüretkâr olmaya ve sövmeye doğru değişti. | TED | تحولت شخصيتي من أن تكون خجولة و معقدة لتصبح جريئة و لاذعة. |