| Burada bulunanların çoğu çok fazla sayıda insanın bunu gördüğüne şahit oldu. | TED | العديد منكم هنا لديه الفرصة للتأكد من أن يشاهده الكثير من الناس. |
| Peki, kafamda çok fazla gürültü ve karmaşa vardı, ta ki ben bunun dört ana faktörden dolayı olduğunu anlayana kadar. | TED | حسناً قد كان هناك الكثير من الضجيج والتعقيد في رأسي، حتى أدركت انه في الواقع ماكان يحدث بسبب اربعة اشياء اساسية |
| çok fazla çocuğu sessiz bir kutuya koyduğunuzda bazı çocuklar gerçekten gerginleşiyor. | TED | فعندما تضع العديد من الطلاب في صندوق هادئ فبعضهم يصبح عصبي جداً |
| Hayatım boyunca seçkinliğe karşı savaştım. Bu günlerde çok fazla mızmızlanan var. | Open Subtitles | .لقد قاتلتُ هذه الفئه كُلّ حياتي هناك تَمأمأ أكثر من اللازم اليوم |
| Bu çok fazla dostum. Gerisini tek başıma halledeceğim. Söylediğimi yaptım. | Open Subtitles | لا هذا كثير جداً سأقوم بهذا بنفسي سوف أخرج من هنا |
| çok fazla verimiz var, bu yüzden de çok fazla güce sahibiz. | TED | إننا نملك الكثير من البيانات ، لذا فلدينا الكثير من القوة والسلطة. |
| çok fazla ağlayan insan vardı, beni gördüğüne sevinen insanlar. | TED | لقد كان هناك الكثير من البكاء وهم كانوا سعداء لرؤيتي. |
| Çünkü şu anda yapay zekâ konusunda çok fazla aşırılık var. | TED | لأنه حالياً، هناك الكثير من التطرف عندما يتعلق الأمر بالذكاء الاصطناعي. |
| Elimizde çok fazla bilgi var; bunu nasıl düzenleyeceğimizi bilmiyoruz. | TED | لدينا الكثير من المعلومات, نحن لا نعرف كيف نبدأ بترتيبها. |
| Şimdi sizi ikna etmek istediğim nokta şu: Beyin bu gürültü ve çeşitliliğin olumsuz sonuçlarını azaltmak için çok fazla çaba sarfetmektedir. | TED | الآن ما أريد أن أقنعكم به هو أنّ الدماغ يقدّم الكثير من الجهد للحد من الآثار السلبية لهذا النوع من التشويش والتقلب. |
| Bu tekniğin ne zaman ve nasıl çalışacağını etkileyecek çok fazla etmen var. | TED | ترون إن هناك العديد من العوامل تؤثر في متى وكيف ستعمل هذه التقنية |
| Ön beyinde çok fazla dopamin reseptörü bulunur, fakat eşit olarak dağılmamışlardır. | TED | هناك العديد من مستقبلات الدوبامين في الدماغ الأمامي ولكنها ليست موزعة بالتساوي. |
| çok fazla yüzey alanları var, derimizin yaklaşık 40 katı kadar. | TED | هناك العديد من المناطق السطحية حوالي 40 مرة من منطقة بشرتنا. |
| Evet. Aslında bence de içinde çok fazla kırmızı var. | Open Subtitles | أجل, رغم ذلك, أعتقد أن الأحمر فيها أكثر من اللازم |
| Hepsi de benimle geçinemeyenlerdi. Çünkü ben çok fazla gerçeğim. | Open Subtitles | وجميعهن لم يستطعن التعامل معي لأنني واقعي أكثر من اللازم |
| - Hislerim açısından bu bile çok fazla. | Open Subtitles | بالطريقة التي أشعر بها ,فإن هذا كثير جداً |
| çok fazla lekesi var, bu yüzden her şeyle uyar. | Open Subtitles | هو يُحْصَلُ على الكثير مِنْ اللطخاتِ، لذا يَذْهبُ بكُلّ شيءِ. |
| Çıkması için kabini yakamayız, üzerinde çok fazla çamur var. | Open Subtitles | لقد غطى الكوخ بالكثير من الطمى حتى لا يمكن احراقه |
| çok fazla beklemesine gerek kalmadan ilk ayı havuza dalıyor. | Open Subtitles | لم يضطر للانتظار طويلاً قبل أن يخوض الدب الأول البركة |
| DB: Göçmenler meselesinde, ülkede çok fazla göçmen olduğu ve bunun ekonomik bir maliyet getirdiği geçerli bir bakış açısıdır. | TED | ديڤيد برووكس: حول موضوع الهجرة دعنا نجيز وجهة النظر أننا لدينا كثير جدا من المهاجرين في هذا البلد، وهذا مكلف إقتصاديا. |
| Dr. Atkins'le ölmeden önce birçok kere bunu tartıştık, ve Amerikalıların çok fazla basit karbonhidrat yediklerinde hem fikir olduk, | TED | ناقشت د. اتكنيز في مرات عديدة قبل وفاته, وإتفقنا أن الامريكيين يتناولون سكريات كثيرة جداً, |
| Ama gitmezse, bütün dev bataryaları denemek çok fazla zaman alır. | TED | ولكن إن لم تكن، فتحريك البطاريات العملاقة لمرات عديدة سيستغرق وقتًا طويلًا. |
| Zacharias ile ilgili çok fazla hikaye var. | TED | وهكذا القصة مع زكريا كانت كثيرة جدا حقا |
| Ama izlemek istiyorum. çok fazla ve sıkça izlemek istiyorum. | Open Subtitles | لكنني أريد ان اشاهده بشدة و أريد ان اشاهده غالباً |
| Buraya onlar için savaşmaya gelmedik! Eve gidiyoruz! İngilizler çok fazla. | Open Subtitles | لم نأتي هنا لنقاتل لأجلهم البيت ، إن الإنجليز كثيرون جدا |
| Ve aklıma gelen ilk şey, ihtiyacın asla değişmediği, ama ilişkilere uyguladığımız yolların ve içeriğinin çok fazla değişime uğradığı. | TED | ولهذا إذاً كان أول شيء أفكر به بأن الحاجة لا تتغير، ولكن المضمون والطريقة التي نُخضِع بها علاقاتنا تتغير بكثرة. |