Kaldı ki işaretlediğim ırksal kimliğin genlerimle hiçbir ilgisi yoktu. | TED | ومهما كانت هويتي العنصرية التي أختار فليس لها علاقة بجيناتي. |
yeryüzünde hiç bir güç yoktur ki Amerikan halkının ! | Open Subtitles | فليس هناك من قوّة على اﻷرض تعادل إرادة و همّة |
Bunun içinde olduğunu sana birinin söylemesi için beklemek zorunda değilsin. | TED | فليس عليك انتظار شخص ما ليخبرك أنك مُشاركٌ في هذا التغيير. |
Tanrı da demiş ki: "Ay olmaz, oranın havası yok." | Open Subtitles | و قال له الرب لا اعتقد ذلك, فليس هناك هواء |
İnsanın kendi dul karısıyla sevişmesi hiç de eğlenceli değildir. | Open Subtitles | فليس من الممتع أن يمارس المرء الحب مع أرملته |
Ekmek ziyafet olarak görüldüğü zaman, benim sigara içmeye hakkım olamaz. | Open Subtitles | ..عندما يصير رغيف الخبز مأدبة فليس من الصواب أن أبتاع التبغ |
İzin verdiğin için teşekkürler. Bazı insanlar pek nazik değiller. | Open Subtitles | شكراً على منحى الإذن ، فليس كل الناس طيبين مثلكِ |
-Bu madde yüzünden olmalı, çünkü ondaki problemle ilgili hiçbir fikrim yok. | Open Subtitles | لأنه إن لم يكن هكذا ، فليس لدي أدنى فكرة عن علتها |
Eğer senin için orada olacağım diyorsam dünya üzerindeki hiçbir şey beni durduramaz. | Open Subtitles | إن قلت بأني سأكون بجانبك فليس هنالك شيئٌ بأرض الله الواسعة سوف يردعنيّ |
Ama, madem ki birbirimize kaldık biraz eğlenmememiz için hiçbir sebep yok. | Open Subtitles | لكن بما أننا عالقين معاً، فليس هناك مانع من أن نمرح قليلاً. |
Teşekkürler. Kereste fabrikası nakit çalışıyorsa fiş ya da isim yoktur. | Open Subtitles | إن كانت مخازن الأخشاب عمل مُباشر، فليس هناك إيصالات أو أسماء. |
Vitrindeki yüzlerce farklı kot pantalon varken başarısızlığın bir özrü yoktur. | TED | مع مائة نوع جينز معروض، فليس هناك عذر للفشل. |
Fakat şahsi numarası sende olmadığından ve telefon rehberinde de olmadığına göre onu aramanın hiç bir yolu yok. | Open Subtitles | لكن، بما أنه ليس لديك رقمها الخاص ورقمها ليس مُدرجاً في دليل الهاتف، فليس هنالك طريقةً لمعاودة الإتصال بها |
Bekle, eğer hiç ifade veren yoksa temsil sandalyesi de yok demektir. | Open Subtitles | انتظري, اذا لم يكن هنالك أداء شهادة فليس هنالك مستشار أول لكِ |
Elbette, başka işin varsa gelmek zorunda değilsin. | Open Subtitles | بالطبع، إذا كان عندك شيء آخر تعملينه فليس من الضروري أن تجيء |
Azgın bir kopuğa çıkarıp adını rezil edecek değilsin elbet. | Open Subtitles | ولكن لا تصمه باكثر مما ذكرت فتصفه بانه اهل لارتكاب الفحشاء فليس هذا ما ارمى اليه |
O parayı almak için bir yol bulmak zorundasın yoksa anlaşma olmaz. | Open Subtitles | حسنٌ، تحتاج لإيجاد طريق للوصول إلى ذلك المال، وإلّا فليس لدينا اتّفاق. |
Eğer gerçeği anlatırsak, doğru düzgün hikayemiz olmak zorunda değildir. | Open Subtitles | إن قلنا الحقيقة، فليس علينا الإتفاق على قصة |
Geçmişini kabul etmeyenin geleceği de olamaz. | Open Subtitles | إذا لم يثق أى رجل بماضيه فليس لديه مستقبل |
En azından baş başa kalacaksınız. Buraya pek fazla kişi gelmez. | Open Subtitles | على الأقل ستكونون لوحدكم، فليس هنالك الكثير من الناس بهذا المكان |
Ve eğer başarılı olursa, üvey kızını canlı tutmak için bir sebebi de kalmaz. | Open Subtitles | و إذا نجح، فليس لديه سبب ليدعك على قيد الحياه |
Böylece, bu stratejilerin gerçekten işe yaradığına dair soru işareti kalmadı. | TED | لذلك فليس هناك شك أن هذه الإستراتيجيات فعلًا نجحت. |
Ekibin geri kalanları kurtulsa bile, hayatta kalmalarına imkan yok. | Open Subtitles | حتى لو كان باقى الفريق حيا فليس لهم مجال للحياه |
Her iki yönden de eğer doğruyu söylüyorsa, fazla zamanımız yok demektir. | Open Subtitles | على أي حال لو أنها تقول الحقيقة، فليس لدينا الكثير من الوقت |
Hayır, herkesin önünde şimdi konuşalım! Benim saklayacak bir şeyim yok, senin? | Open Subtitles | لا, دعينا نتكلم الآن أمام الجميع فليس لدي شيء لأخفيه, ألديك أنت؟ |