| Yapmak zorunda değilsin. Sen bana sadece biraz numune ver. | Open Subtitles | ليس عليك أن تفعل أى شىء فقط أحضر لى عينة |
| Seyretmek zorunda değilsin. - Anne, orada neler olduğunu görmüyor musun? | Open Subtitles | ليس عليك أن تشاهدي ذلك أمي، ألا تلاحظين ما يجري هناك؟ |
| Seyretmek zorunda değilsin. - Anne, orada neler olduğunu görmüyor musun? | Open Subtitles | ليس عليك أن تشاهدي ذلك أمي، ألا تلاحظين ما يجري هناك؟ |
| Acı çekmek için zeki olmanıza gerek yok, fakat canlı olmanız gerekir. | TED | ليس عليك أن تكون ذكياً لتعاني، لكن ربما عليك أن تكون حياً. |
| Beni tehdit etmenize gerek yok, daha önce sistemle karşılaştım. | Open Subtitles | ليس عليك تهديدي , لقد مررت بالنظام الجنائي من قبل |
| Baba, bunu dert etmene gerek yok. Birisi bununla ilgilenecektir. | Open Subtitles | ابي , ليس عليك الاهتمام بذلك شخص اخر سيهتم بالامر |
| En azından senin cadı olduğunu biliyor. Bir şey saklamak zorunda değilsin. | Open Subtitles | على الأقل هو يعلم أنك ساحرة ليس عليك أن تخفي أي شيء |
| En azından artık peşinden koşmam hakkında endişelenmek zorunda değilsin. | Open Subtitles | على الأقـل ليس عليك القلق مـن مطـاردتـي لك بعـد الآن |
| Beni yemeğe götürmek veya bana iyi davranmak zorunda değilsin. | Open Subtitles | ليس عليك ان تأخذني لتناول العشاء أو تكون لطيفا معي. |
| Sen zorunda değilsin ama ben edeceğim. Herkesin dans etmesini istiyorum. | Open Subtitles | حسناً , سوف اذهب لأرقص ليس عليك أن ترقص ولكنني سأرقص |
| - Yapmak zorunda değilsin. Eve gidebilirim. - Hayır, sorun değil. | Open Subtitles | ليس عليك هذا حقاً، يمكنني العودة للبيت بنفسي لا، لا بأس |
| Önemli değil, anne. Onunla olmak zorunda değilsin. Bir sürü-- | Open Subtitles | أمي ، لا بأس ، ليس عليك الإستقرار معه، يوجدالكثيرمنالرجال.. |
| Bu çok saçma. Burada kalıp bunu yapmak zorunda değilsin. | Open Subtitles | هذا سخيـف , ليس عليك البقـاء هنـا و فعل هذا |
| Acele etmene gerek yok. İlki o kadar da güzel olmaz. | Open Subtitles | حسنا , ليس عليك الاستعجال فالمرة الاولى لا تكون جميلة جدا |
| Beni yere bırak, Çavuş. - Artık taşımana gerek yok. | Open Subtitles | يمكنكِ وضعي أرضاً أيّها الرقيب ليس عليك حملي بعد الآن |
| Burası güvenli bir kare o yüzden kart çekmene gerek yok. | Open Subtitles | إنها فى الحقيقة مربع آمن لذا ليس عليك أن تأخذ بطاقة |
| Birden fazla kişiden hoşlandığın için kötü hissetmene gerek yok. | Open Subtitles | ليس عليك الشعور بالذنب لأن لديك مشاعر لأكثر من شخص |
| Dinle, artık dosya hakkında endişelenmene gerek yok. Tamam mı? | Open Subtitles | اسمعي , ليس عليك ان تقلقي بخصوصه بعد الان, اتفقنا؟ |
| Tamam, benden o şekilde hoşlanmıyorsun. Ama bu kadar acımasız olmana gerek yok. | Open Subtitles | حسنا , أنت لست معجبا بي , ليس عليك أن تكون لئيما هكذا |
| Söylemiştim, hepsini vermene gerek yoktu. | Open Subtitles | السبب هو رومان و موريس أخبرتك أنه ليس عليك أن ترد كل شيئ لهم |
| Mucizevi şey ise bunu başarmak için daha çok para harcamanız gerekmiyor. | TED | الشيء المذهل هو: ليس عليك أن تنفق المزيد من المال لتحقيق ذلك. |
| Tanrım, komşusunu sevdiğini söyledi, ama bunu bu kadar kolay yapmak zorunda değildin. | Open Subtitles | يا الهي لقد قلت احب جيرانك لكن ليس عليك أن تجعلها بهذه السهولة |
| Siyah güzeldir. Her gün buraya gelip, bu adamlardan iş dilenmeniz gerekmez. | Open Subtitles | ليس عليك ان تأتى إلى هنا تتوسل إلى هؤلاء الناس ليعطوك وظيفة |
| Buna mecbur değilsin. Eğer 5000$ bulamazsak pezevenk, bunu yapacak. | Open Subtitles | ليس عليك أن تفعلى هذا , إذا لم نأت بخمسةألافدولارفىأسرع وقتسيقوم قوادهابهذا. |
| Haftaya, tekrar şantiyeye gitmek zorunda kalmayacaksın. | Open Subtitles | الاسبوع القادم ليس عليك الذهاب للعمل في البناء |
| Bugün bile, artık her sorununız olduğunda doktora gitmek zorunda değilsiniz. | TED | أصلا اليوم ، ليس عليك الذهاب إلى الطبيب في عدة حالات. |