Bir mercanın şans verilirse ne kadar gelişip büyüyebileceğini hiç bilmiyordum. | TED | لم أكن أعرف ما يمكن للمرجان فعله عندما أُعطى فرصة للأزدهار. |
Bu bir şans. İhtiyacım olan şey bu. Lütfen izin ver de yapayım. | Open Subtitles | أنها فرصة , هذا ما أحتاج إليه رجاءً , دعنى أشترك فى هذا |
Bu kaçış yeni bir koloni, yeni bir hayat kurmak oğullarımıza yeni bir şans tanımak ve özgürlük için değil mi? | Open Subtitles | هل نهرب لأننا نحاولة إيجاد حياة جديدة في مُستعمرة جديدة ؟ ، نحاول منح أبنائنا فرصة للحياة فرصة ليكونوا أحراراً ؟ |
Öğrenmem için bana bir şans ver. Hapiste adımı temize çıkaramam. | Open Subtitles | أعطنى الفرصة لتبرئة نفسى, لن أقدر على ذلك من خلف القضبان |
Ne yazacaktım peki, "Bol şans Henry ve Hermine" mi? | Open Subtitles | ماذا كان يفترض أن أكتب؟ , حظاً سعيد هنري وهيرماني؟ |
Ona bir şans tanımamanız yanlış. Bunu herkes hak eder. | Open Subtitles | أنت تخطئين إذا لم تعطها فرصة أخرى ، الجميع يستحقها |
Eğer yasaya bir şans vermezsek, özgürlüğün hiçbir anlamı yok! | Open Subtitles | لو لم نمنح القانون فرصة ، فلا تستحق الحرية شيئا |
Haydi. Bana bir şans daha ver. Bir hafta kal. | Open Subtitles | هيا امنحينى فرصة أخرى، ابقى أسبوع وساعدينى فى تجهيز المكان. |
Sana zaten bir şans vermiştim ama yine yaptın ha. | Open Subtitles | آخر مرة أنت هاجمتك تلك الفتاة اعطيتك فرصة واحد اخيرة. |
Pekala, biz son sınıflar denedik, size bir şans verdik. | Open Subtitles | حسنا يا أصدقائي الخريجين ، لقد حاولنا لقد أعطيناكم فرصة |
Beni seç! Hayır, haklıydın! Evliliğime bir şans daha vermeliyim. | Open Subtitles | لا انت على حق يجب ان اعطى زواجى فرصة ثانية |
Bana bir şans daha ver, söz veriyorum sırrını tutacağım. | Open Subtitles | اعطني فرصة أخرى ، وسأثبت انني قادر على حفظ السر |
Her zaman başka bir şans vardır. Yani, bilemezsiniz değil mi? | Open Subtitles | هناك دائماً فرصة أخرى أعني أنك لا تعلم ، أليس كذلك؟ |
Sana saygı duyduğum için ona bir şans daha vereceğim. | Open Subtitles | من باب احترامي لكي أنتي من تعجبينني سأمنحه فرصة أخيرة |
Yeteneğimi onlara göstermek hakkım, ama bana bir şans bile tanımıyorlar. | Open Subtitles | أنا مؤهل لأريهم ما يمكنني فعله ، لكنهم لم يمنحونني الفرصة |
Seninle bir daha konuşmak için şans bulabilir miyim; bilmiyorum | Open Subtitles | لا أعرف إن كانت ستتسنى لي الفرصة للحديث معك ثانيةً |
Sence bu şans ise, bir defa daha yap hadi. | Open Subtitles | اذا انت تظن انه حظاً دعني اقم بالأمر مرة آخرى |
Onların ayrılması, Domuz ve Köstebek Takımları için bir şans olabilir. | Open Subtitles | مع إنقسامهم قد تكون فرصه لفريق الخنازير و الخلد للحاق بهم |
Size şans dilemek isterdim ama siz onunla ne yapacağınızı bile bilmiyorsunuz. | Open Subtitles | أتمنى لكم حظا طيبا ولكنكم لا تعرفوا ما تفعلونه عندما تحصلوا عليه |
Her neyse, bana şans dile, her ne kadar ihtiyacım olmasa da. | Open Subtitles | على كل، تمنّ لي التوفيق رغم أنّني لا أظنّني سأحتاج إلى الحظ |
Bilirsin Buck, ben ve iyi şans birbirine hep yabancıydı. | Open Subtitles | أوه، جحيم، بوك. تَعْرفُني و الحظّ السعيد كَانَ دائماً للغرباءَ |
Üzgün olduğunu biliyoruz, sonuna kadar da haklısın ama mümkünse her şeyi yoluna koymak için ikinci bir şans istiyoruz. | Open Subtitles | نعلم أنكِ مستاءة، ولكِ كل الحق في ذلك لكن إن لم يكن لديكِ مانع، فإننا نريد فرصةً أخرى لتصحيح الأمور |
Önce bir iki kurşun yedim. Hiç şans diye düşünmedim. | Open Subtitles | تعرضت من قبل لطلقات نار عديدة ولم أشعر أننى محظوظ |
Hayır kardeşim. Bu bir armağan. Senin için bir şans. | Open Subtitles | لا يا أخي، بل هبة من السّماء، هي فرصتك وفرصتنا. |
Oh, şans onunla bir ilgisi yok, geri orada izmaritleri kurtardı. | Open Subtitles | أوه ، ليس للحظ أي شيء بهذا لقد أنقذت مؤخراتكم هناك |
Şimdiye kadar göçmen ya da dezavantajlı sosyal ortamlardan gelen çocuklara eşit şans vermek için çok şey yapıldı. | TED | تم القيام بالكثير من أجلتحسين الفرص المعيشية للطلاب المنحدرين من أصول مهاجرةأو من طبقة اجتماعية مهمشة. |
Eğer kalırsanız, Adama'ya onları kurtarabilmek için bir şans verebilirsiniz. | Open Subtitles | اذا ما بقيتم في مكانكم فانكم تعطون اداما الفرصه لانقاذهم |
Bu makineler, Afrika'da oldukça nadir bulunuyor. Dolayısıyla ön saflarda savaşan bu bilim insanlarına örnekleri denizaşırı göndermek dışında başka şans bırakmıyor. | TED | تلك الآلات قليلة وبعيدة في القارة، مما يجعل العديد من العلماء يعملون بدون أي خيار آخر ما عدا إرسال العينات في الخارج. |
Ve temel kuram bu şans sonuçlarını içermez; onlar ek olarak vardır. | TED | والنظرية الأساسية لا تشمل فرص النتائج تلك. |