Daha sonra radyolog ve patolog, bazen de adli tıp uzmanı bir araya gelirler ve çıkan verilere bakarlar. | TED | ومن يقوم اخصائي الاشعة مع الطبيب الشرعي واحيانا عالم ادلة جنائية بالنظر الى المعلومات الظاهرة ومن ثم يجلسون سوية |
Yapılacak en doğru hareketin bir araya gelip konuşmamız olduğunu düşünüyorum. | Open Subtitles | أعتقد أن التصرف الأذكى هو أن نجتمع أولاً ونتحدث عن الأمر. |
Bizim gibi dünya dışından olanlar bir araya gelmeliler, değil mi? | Open Subtitles | البعض مثلنا الذين ليسو من الأرض يجب أن يتآزروا سويا, صحيح؟ |
Ah, ailelerin bir araya gelmesi her yerde, demek ki. | Open Subtitles | منذ أن تركهم وهي سعيدة جداً ويلتم شمل العائلة اخيراً |
Bu, akbabalara cazip gelen şeyin beyin olduğunu ve akbaba davranışını çalışmanın kanıtları bir araya getirmeye nasıl yardımcı olduğunu göstermektedir. | TED | هذا يشير إلى أن المادة الدماغية كانت طعماً للنسور ويوضح كيف يمكن لدراسة سلوكيات النسور أن تساهم في جمع بعض الأدلة. |
Yani, her günüm yeniden bir araya gelebilir miyiz diye beklemekle geçti. | Open Subtitles | اعني اني كنت اقضي كل يوم وانا آملاً انه ربما نعود لبعضنا |
Daha sonra, bir araya gelmeden önce bazı kurallar belirleyin. | TED | ومن ثم اجتمعوا معاً اتفقوا على قواعد حوار اساسية .. |
Görüntülerde 13 yaşında ve güçlükle iki kelimeyi bir araya getirebiliyor. | Open Subtitles | هي بعمر 13 سنة هنا ويمكن أن توتّر كلمتان بالكاد سوية. |
Marta, Niles'la Maris'in bir araya gelmesine dair korkularımı dindirdi. | Open Subtitles | ساعدتْ مارتا على تَهْدِئة مخاوفِي حول النيل وماريس تَعُودُ سوية. |
Birileri boklarını bir araya toplayıp fotoğrafik ve editöryel işleri halletmeyi unutmuş. | Open Subtitles | شخص ما نسي أن يجمعها سوية و فوّض كل المحتوى التحريري والفوتغرافي |
Elimizdeki bu model ile, bu kişileri bir araya getirebiliriz. | TED | مع هذا النوع من النموذج، يمكننا أن نساعد تقديمهم معا. |
Düşünüyorum da, belki bir araya gelebiliriz, çifte randevu şeysinden yapabiliriz. | Open Subtitles | كنت افكر ربما نجتمع سويا نعمل موعد مشترك معك انا وكارين |
Farkında bile olmadan bir şeyleri değiştirdiniz. İnsanları bir araya getirdiniz. | Open Subtitles | بدلتما اشياء دون حتى أن تلاحضا ذلك، لقد جمعتما شمل الناس |
Dediğine göre başarılı kadınları bir araya getiren tek şey, ortak sahip oldukları tek şey, iyi akıl hocalarına sahip olmak. | TED | حيث قالت إن الشيء الوحيد الذي جمع النساء الناجحات معاً، الشيء الوحيد المشترك بينهن، هو حقيقة أنه كان لهن مرشدون جيدون. |
Bunu annenle beni bir araya getirebileceğini düşünerek mi yapıyorsun? | Open Subtitles | تقومين بهذا لأنك تعتقدين أنك ستعيدنا لبعضنا أنا و أمك |
Dinleyicinizin akıllarında hâlihazırda mevcut olan kavramları bir araya getirmek için dilin gücünü kullanın -- sizin dilinizi değil, onların dilini. | TED | قم بإستخدام قوة اللغة لكي تخيط تلك المبادئ الموجودة مسبقاً معاً في أذهان جمهورك لكن لا تستخدم لغتلك، بل لغتهم هم. |
Bir araya gelip konuşmak istiyorum. Son diyalogumuzun bitişinden pek hoşlanmamıştım. | Open Subtitles | أودّ أن نلتقي ونتحدّث لا يعجبني ما آلت إليه محادثتنا الأخيرة |
Yılın bu zamanında, Boston çocukları bir araya gelir ve Yahudi çocukları döverlerdi. | Open Subtitles | في هذه الفترة المميزة من السنة حيث يجتمع أطفال بوسطن ليضربوا الفتى اليهودي |
Bu hücreler hidrojen ve oksijen alırlar. Onları bir araya getirip elektrik üretebilirsiniz. | TED | تأخذ خلايا الوقود الكميائية هيدروجين وأكسجين، وتمزجهم مع بعضهم ويمكنكم الحصول على كهرباء. |
Düşündük ki iki ana problemi bir araya getirmek en önemli önceliğimizdi. | TED | و شعرنا ان الاولوية القصوى هي بان نجمع معا نوعين من المشاكل |
O kemiklerini tekrar bir araya toplamadan buradan gitsek iyi olur. | Open Subtitles | يجب أن نخرج من هنا قبل أن يعيد تجميع نفسه ثانية |
Daha sonra bir araya gelip eğlenceli bir şeyler yapalım. | Open Subtitles | فكرت أنه ربما يمكننا ملاقاة بعضنا لاحقا ونفعل شيئا مسليا |
Tekrar bir araya geldiler, hiç bu kadar mutlu olmamışlardı... | Open Subtitles | لقد عادوا لبعض ولم يكونوا سعداء أكثر من ذي قبل |