Daha sonra, bir araya gelmeden önce bazı kurallar belirleyin. | TED | ومن ثم اجتمعوا معاً اتفقوا على قواعد حوار اساسية .. |
Dinleyicinizin akıllarında hâlihazırda mevcut olan kavramları bir araya getirmek için dilin gücünü kullanın -- sizin dilinizi değil, onların dilini. | TED | قم بإستخدام قوة اللغة لكي تخيط تلك المبادئ الموجودة مسبقاً معاً في أذهان جمهورك لكن لا تستخدم لغتلك، بل لغتهم هم. |
Düşündük ki iki ana problemi bir araya getirmek en önemli önceliğimizdi. | TED | و شعرنا ان الاولوية القصوى هي بان نجمع معا نوعين من المشاكل |
Bu yüzden bir araya gelip bir yazılım yarattık: Ushahidi. | TED | و صعبا للغاية. لذا اجتمعنا معا وأنشأنا برنامجا أسميناه أوشاهيدي. |
Genellikle sol insan doğasının iyi olduğuna inanıyor, insanları bir araya getirin, duvarları yıkın ve her şey yolunda olacak. | TED | ولذلك يعتقدُ اليساريون عامةً أن الطبيعة البشرية هي جيدة: تجمعُ الناس معًا وتهدمُ الجدران وسيكون كل شيء على ما يرام. |
Daha sonra radyolog ve patolog, bazen de adli tıp uzmanı bir araya gelirler ve çıkan verilere bakarlar. | TED | ومن يقوم اخصائي الاشعة مع الطبيب الشرعي واحيانا عالم ادلة جنائية بالنظر الى المعلومات الظاهرة ومن ثم يجلسون سوية |
Yani, her günüm yeniden bir araya gelebilir miyiz diye beklemekle geçti. | Open Subtitles | اعني اني كنت اقضي كل يوم وانا آملاً انه ربما نعود لبعضنا |
Bir şeyi yok. bir araya geldiğimizde hep böyle olur. | Open Subtitles | إنّه على مايرام ، هذا يحدث دائماً عندما نكون معاً |
bir araya getirdiğim aşkların yok oluşu beni öldürüyorsa, tersi de olabilir. | Open Subtitles | فإذا كان تدمير المُحبّين الذين جمعتهم معاً يقتلني، فقد يكون العكس صحيح |
Ama dediğin gibi, bir araya gelirsek, halkımız için müthiş şeyler yapabiliriz. | Open Subtitles | لكن كما قُلت معاً نَحنُ الاثنين، يُمكننا أن نُحَقِقَ أشياءً عَظيمَةَ لأُناسِنا |
Elimizdeki bu model ile, bu kişileri bir araya getirebiliriz. | TED | مع هذا النوع من النموذج، يمكننا أن نساعد تقديمهم معا. |
Halk olarak sorunları aşmak için bir araya gelme konusunda çok yetenekliyiz. | TED | نحن في الواقع، كشعب، قادرة جدا القادمة معا من أجل حل المشاكل. |
Ve ben hepsini bir araya getirip on ikisini bir takıma diktirdim. | TED | لذا وضعتهم معا ومن ثم ربطت 12 واحدة منهم في هذه البدلة |
Bağlanan bir grup, homojen bir grubu bir araya getiriyor ama köprülü grup farklı gruplardan insanları bir araya getiriyor. | TED | الآن يجمع ترابط الشبكة الناس معًا من مجموعة متجانسة، بينما يجمع مد الجسور بين الشبكات الناس معًا من مجموعات مختلفة. |
İkiniz uzun zamandır birlikte çalışıyorsunuz ve 2014 yılında Ebola krizi esnasında agresif bir şekilde bir araya geldiniz. | TED | لقد عملتما أنتما الاثنان معًا لوقت طويل جدًا، والتقيتما في ظروف سيئة عند نشوب أزمة إيبولا في عام 2014. |
Görüntülerde 13 yaşında ve güçlükle iki kelimeyi bir araya getirebiliyor. | Open Subtitles | هي بعمر 13 سنة هنا ويمكن أن توتّر كلمتان بالكاد سوية. |
Bunu annenle beni bir araya getirebileceğini düşünerek mi yapıyorsun? | Open Subtitles | تقومين بهذا لأنك تعتقدين أنك ستعيدنا لبعضنا أنا و أمك |
Ama iki makinenin bir araya gelmesi o noktada yıkımların şiddetini arttırmaz mı? | Open Subtitles | ولكن عندما تجتمع الآلتين معاً، ألن يزيد ذلك من كثافة الأحداث بهذا المكان؟ |
Benimle çalışacağına ve tekrar bir araya geldiğimize çok sevindim. | Open Subtitles | أنا سعيد جداً بأنك تعمل معي وأننا سوياً مرة أخرى |
Bu, akbabalara cazip gelen şeyin beyin olduğunu ve akbaba davranışını çalışmanın kanıtları bir araya getirmeye nasıl yardımcı olduğunu göstermektedir. | TED | هذا يشير إلى أن المادة الدماغية كانت طعماً للنسور ويوضح كيف يمكن لدراسة سلوكيات النسور أن تساهم في جمع بعض الأدلة. |
O kemiklerini tekrar bir araya toplamadan buradan gitsek iyi olur. | Open Subtitles | يجب أن نخرج من هنا قبل أن يعيد تجميع نفسه ثانية |
- Ailemizi bir araya getirmeye ihtiyacı var ve buna saygı duyuyorum. | Open Subtitles | يجب ان ترجع امي و ابي لبعضهما البعض و انا احترم ذلك |
Şu andan itibaren her gördüğünüz gebe kadını, görüp görebileceğiniz en büyük veriyi bir araya getiren kişiler olarak düşünebilirsiniz. | TED | من الآن فصاعداً في كل مرة تشاهد سيدة حامل، فهي تجمع الكميات الأكبر من المعلومات التي من الممكن أن تشاهدها. |
Bu tasarım ilkelerinden biri, daha büyük roketler icat etmek yerine onları bir araya getiriyorsunuz. | TED | هذا جزء من مبدأ التصميم ليس مجرد اختراع صواريخ بالغة الضخامة، ولكن الجمع بينها. |