24 saat burada kalmana müsaade ediyorum, sense ortalığı dağıtıyorsun. | Open Subtitles | أسمح لك بالبقاء هنا خلال أربع وعشرون ساعة ،فتُحطم المكان |
"...ama nihayet 1959 yılında..." "...ihtiyar adamın Kaya'dan ayrılmasına müsaade edildi." | Open Subtitles | لكن في عام 1959 تم السماح للرجل العجوز أخيرا بمغادرة الصخرة |
Gitmeden evvel size öğle yemeği ikram etmeme müsaade edin. | Open Subtitles | هلا سمحت لي بأن أعرض عليكَ تناول الغداء قبل مُغادرتك؟ |
Çünkü Afrika'da olan bitene seyirci kalamayız, ve dürüst olmak gerekirse, tüm olanların başka bir yerde olmasına asla müsaade edilmezdi. | TED | لأنه لامجال بالنظر لما يحدث في أفريقيا، وإذا كنا صادقين، نخلص الي انه لن يسمح مطلقاً بحدوث ذلك في مكان آخر. |
- Bana burada müziği öğretmek için müsaade edilmeyeceği söylendi. | Open Subtitles | لقد اُخبرت سيدي انك لن تسمح لي بتعليم الموسيقى هنا |
Kendi çatım altında böyle bir şey yaşanmasına müsaade edemem. | Open Subtitles | لا أستطيع أن أدع هذا الشيء يحدث تحت سقف بيتي |
Sana söyleyeyim senin kan kaybından ölmene müsaade etmeyeceğim. | Open Subtitles | فقط حتى تعلم ، لن أدعك تنزف ، حتى الموت ، لا يا سيدي لأنني عندما أقوم بتقطيعك سأقوم بكيّك |
Buna rağmen yaşanan talihsiz olayların bizi geri götürmesine müsaade etmeyeceğiz. | Open Subtitles | نحن لن نسمح مع ذلك لمصيبة كتلك أن تدفع بنا للخلف |
Ben arabamda kızımın bir şeyler yemesine bile müsaade etmezdim. | Open Subtitles | أنا حتى لا أسمح لإبنتي أن تأكل في هذه السيارة |
Hiç kimsenin ve hiçbir şeyin Ziyaretçilere zarar vermesine müsaade etmeyeceğim, nokta. | Open Subtitles | لن أسمح لأيّ شيء أو أيّ أحدٍ آخر أن يؤذي الزائرين، نقطة |
Buna müsaade edemem. Onlar da büyüyünce herkese yalan söyleyecek. | Open Subtitles | لا يسعني أن أسمح بحدوث هذا، ليكبروا ويكذبون على الجميع |
Bir çocuk, büyükannesinin alnına kurşun dayandığını görmüş, çünkü asilerin onu, çocuk asker olarak almalarına müsaade etmemiş. | TED | أحد الأطفال رأى رصاصة موضوعة في رأس جدته، لأنها رفضت السماح للمتمردين بأخذه ليكون جندياً. |
Değerli yağmur ormanlarımızın yanmasına müsaade edemeyiz. | TED | تعرفين، لا يمكننا السماح بحرق الغابات المطيرة الثمينة. |
Arabaya yakın sahip olduğum tek şeyi.. Bay Swanson'ın almasına müsaade etmeni anlayamıyorum. | Open Subtitles | أنا لا أصدق أنك سمحت للسيد سوانسون مصادرة أقرب شيء يشبه سيارة لي |
Ben de müsaade ediyorum, çünkü sen bu kuruluşun arkasındaki beyinsin. | Open Subtitles | وانا سمحت لكِ بذلك لانك أنتِ العقل وراء كل هذه العملية |
...serbestçe dolaşmaya müsaade eden yasa tasarısını... "...bir kez daha vetoya karar verdi." | Open Subtitles | مشروع القانون الذي من شأنه أن يسمح بأكثر من مليونين ونصف من المهاجرين |
Tanrı onun başına böyle bir şey gelmesine nasıl müsaade eder anlamıyorum. | Open Subtitles | أنا لا أفهم وحسب لمَ الرب يسمح لشيء مثل ذلك بالحدوث له |
Geçen hafta Pete senin sandviçini yürütmeye çalıştığı zaman müsaade etmediğini hatırlıyorum. | Open Subtitles | عندما حاول بيت أن يأخذ اللحم من شطيرتك وأنت لم تسمح له |
O ihtiyar dağ gelinciğinin gelinimi seçmesine neden müsaade edeyim? | Open Subtitles | لِمَ يجدرُ بي أن أدع مسناً يختار عروسي بدلاً مني؟ |
Rahatça intihar edesin diye mi? Hayır, müsaade etmem. | Open Subtitles | حتى تقتل نفسك دون أن يشعر أحد لن أدعك تفعل ذلك |
Bunu kimsenin elimizden almasına müsaade etmemeliyiz. | TED | يجب أن لا نسمح لأحد أن يأخذنا بعيدًا عن هذا.. |
Kutladığımız günün önemi adına onlara teşekkür etmeme müsaade edin. | Open Subtitles | اعطاء يوما ونحن نحتفل اسمح لي أن أشكرهم على خدمتهم. |
Ve şu anda burada oluşan sinerjiyi, hiçbir şeyin bozmasına müsaade etmeyin. | Open Subtitles | لا تدع أي حافز خارجي يكسر هذه البيئة المغلقة التي تشكلت بيننا |
Çünkü her seferinde doğru olanı yapmama müsaade etmişsindir. Bunu yarın yayına sokabilirim. | Open Subtitles | لأنّكَ دوماً تدعني أفعل ما يجب فعله، يمكنني عرض هذا على الإنترنت غداً |
Baş savcının, eski defterleri karıştırmasına müsaade edemeyiz. | Open Subtitles | لا يمكننا أن ندع الشئون الداخلية تنقب فى الهياكل العظمية ملحوظة : يقصد تبحث خلفهم |
Senin benim buraya gelmeme müsaade vermemen ona acı veriyordu. | Open Subtitles | الحقيقه أَنكِ عندما لم تسمحي لي بالمجيئ هنا .. جعله هذا يعاني. |
Onlar ısınırlarken, odun getirmek için müsaade istedi. | Open Subtitles | بينما شرعن بتسخين الموقد سمح لنفسه باحضار الحطب |
Fakat sosyal hizmetlere gittiğimde bu centilmen için başvuru yapmama müsaade etmediler. | TED | لكن عندما وصلت إلى مكتب الشؤون الاجتماعية، لم يسمحوا لي بتقديم طلب لهذا السيد النبيل. |