Öyleyse düşük kalsiyum, tat alma bozukluğu ve bayılmaya ne neden olur? | Open Subtitles | إذاً، ما الذي يسبب ارتفاع كالسيوم الدم مع خلل التذوق وفواصل الإغماء؟ |
Sözlerimi bitirirken size bir kelime, bir tat, bırakmak istiyorum. | TED | وبينما أنهي حديثي، أترككم مع كلمة واحدة، أو نكهة واحدة. |
Belki de sarımsağı fazla kızarttım. Garip olan tat bu muydu? | Open Subtitles | ربما حمرت الثوم أكثر من اللازم أكان هذا هو الطعم الغريب؟ |
Yemin ederim, yaptığımız jambon ve İsviçre peynirli omlet tamamen farklı bir tat verdi, çünkü konuklarımız için yapmıştık. | TED | ونحن أيضاً. أؤكد لكم بأن مذاق اللحم والبيض الذي حضّرناه للضيوف اختلف تماماً عمًّ اعتدناه، فقط لأنه كان للضيوف. |
Şimdi tat, daha önce böyle bir şey yedin mi söyle bakalım. | Open Subtitles | الآن تذوق و أخبرني ما إذا كنت قد تذوقت مثله في حياتك |
Enzimler de bir bakıma hamura tat veren sırlardan biri. | TED | والانزيميات هي السر .. انها المكون الذي يجلب النكهة |
Eğer birisi tat yüzüğü alacaksa zaten bu mağazadadır. | Open Subtitles | إذا كان أي أحد سيقوم بشراء خاتم تات بالفعل هم موجودون في المحل |
Evet, turta çok iyi, ama ağızda kalan tat muhteşem. | Open Subtitles | نعم الفطيره جيده جدا ولكن المذاق المتبقى فى الفم قاتل |
Sonuç olarak, acı biber içeren bir yemek yedikten sonra hissettiğimiz acının anüsün de tat alma işlevi olduğunun kanıtı olduğunu düşünüyorum. | Open Subtitles | لذا، فى الأخير، اعتقد ان الشعور بالاهتياج المؤلم بعد تناول وجبة من الفلفل الحار دليل على ان الشرج يمتلك حاسة التذوق حقا |
Ağzında tat tomurcuğu bırakmayacak düzeyde sigara bağımlısı bana kalırsa. | Open Subtitles | أعتقد أنه يجب أن يكون مدخن ولقد قتل طعم التذوق |
İki çeşit fasulye birleşip evlilik denen olaya tat verirmiş. | Open Subtitles | خليط من نوعين من الحبوب ذو نكهة حلوة خاصة بالزواج. |
ama altında ısırgan ve karahindiba gibi keskin, kekre bir tat saklıyor. | TED | ولكن أسفلها، هناك نكهة حادة، كنبات القراص ونبات الهِنْدِباء. |
B. W. yönetim kurulunda görev aldığımda Kumarın'a benzer bir tat verecek başka bir maddeye geçmeye çalışmışlar ve başarısız olmuşlardı. | Open Subtitles | تعطي نفس الطعم وفشلوا أردت إخراجها فورا وقيل لي أن هذا سوف يؤثر على المبيعات ويجب علي أن أهتم بشؤوني فقط |
Sanırım bu seçimde önemli olan tat ve sağlık açısından uygunluk. | TED | افترض أن المهم بشأن الخيار هو حلاوة الطعم والفائدة الصحية. |
Ama söylemem gerek yedikten sonra ağızda çok güzel bir tat bırakıyor. | Open Subtitles | لكن علي القول هناك مذاق حلو جداً بالرغم من ذالك |
tat alabilirler, ancak koku alamazlar. | TED | ولديها حاسة تذوق.. لكن ليست لديهم حاسة الشم |
Yüzde ikiden az doğal tat içeriyor. | Open Subtitles | وأيضا يحتوي على نسـبة أقل من 2 بالمئة من النكهة الطبيعية |
tat yüzüklerini duymadın mı daha önce? Ov! | Open Subtitles | خواتم تات , ألم تسمعي بها من قبل ؟ |
Kendime güvenimi bir çaykaşığıyla ölçüp şiirime karıştırdığımda, ağzımda hala garip bir tat bırakıyor. | TED | ويمكن قياس ثقتي بنفسي بحجم ملاعق الشاي ولكنها لا تزال حلوة المذاق في فمي |
tat kaybı, babamın aldığı hapların bir yan etkisi. | Open Subtitles | فقد تذوقه بسبب أعراض جانبية لديه بالحبوب التي يأخذها |
Rezil koku, sağlıksız bir renk, berbat bir tat ve kısaca cennet etkisi. | Open Subtitles | بوكيه تافه , ألوان باهتة , ذوق أرعن والمغص ملائكي |
Bir şeyin tadının acı olduğunu sıklıkla söylesek de bu aslında tatlı, tuzlu veya ekşi gibi bir tat değildir. | TED | رغم أننا كثيراً ما نقول عن شيءٍ ما أن طعمه حار، إلا أنه فعلياً ليس بطعم، كالطعم الحلو أو المالح أو الحامض. |
Zamanla alışılan bir tat, ama sana bir şey ifade etmiyordur. | Open Subtitles | ومن المؤكد مكتسب الذوق ولكن انا اعتقد ان يلخصني باختصار، أيضا |
Şunu bir tat. Çok lezzetli. Ama bardağımı geri getir. | Open Subtitles | تذوقي هذا , انه لذيذ احرصي على ان استعيد الكأس |
Eğer böyle olursa, bu dondurulmuş pizzadan maymun kıçı gibi tat alırsın. | Open Subtitles | لو كان الأمر كذلك لما كانت هذه البيتزا الباردة بطعم مؤخرة قرد |
Onların güzelliği bizi renk, tat ve dokunma ile içe içe geçirir. | TED | جمالها الذي يغطس بنا في لونها و طعمها و ملمسها. |