Şükür ki biz makine değiliz ve biz bunu yapabiliyoruz. | TED | ولحسن الحظ ، أننا لسنا اّلات ، ونستطيع فعل ذلك. |
İşin kötü yanı biz bu çeşitliliğin büyük kısmını kaybediyoruz, hem de sürekli. | TED | الأمر المأساوي هو أننا نخسر الكثير من هذا التنوع اللغوي في كل وقت. |
Bunun bir hata olduğunu sadece notaya tepki vermediğimiz zaman söylerim. | TED | الخطأ الوحيد الذي قد أتحدث عنه هو أننا لم نتفاعل معه. |
bizim bir grup olarak başka biriyle eşit hakları hak etmediğimizi nasıl söyleyebiliyorlardı? | TED | كيف يستطيعون أن يقولوا أننا كمجموعة لا نستحق حقوقا متساوية كأي أحد آخر؟ |
Aslında, düşünüyorum da, sanırım kanserden bir nesne gibi bahsetmek bile hata. | TED | و في واقع الأمر، أظن أننا مخطئون عندما نتكلم عن السرطان كشئ. |
Tabi ki, günde çok fazla kelime yazdığımız için, komik şeyler olabiliyor. Bu gerçekten doğru çünkü insanlara rastgele seçilmiş | TED | والآن بالطبع، بما أننا نقوم بحل الكثير من الكلمات يومياً، فإن أموراً مضحكة قد تحدث. خاصة وأننا الآن نقدم للناس |
Edinburgh'da olduğumuza göre, Arthur Conan Doyle'un büyük bir hayranı olduğumu ifade edeyim. | TED | وبما أننا في إدنبرة, فأريد أن أقول بأنني من أشد المعجبين بكونان دويل. |
Birincisi biz artık emniyetli bir şekilde sağlıklı beyin aktivitesine kulak misafiri olabiliyoruz. | TED | الأمر الأول هو أننا نستطيع الآن أن نتجسس بأمان على نشاط دماغ سليم. |
Bunu ilk kabullenen bizdik çünkü biz sabun ve çorba pazarlıyoruz. | TED | كنا أول من تبنى ذلك، وكل ذلك بـسبب أننا نسوق الصابون. |
Bugün dünyadaki sıradışı 200 ülkeden, görünen o ki, sadece biz karbon nötrüz. | TED | من تقريبا 200 بلد في العالم اليوم، يبدو أننا البلد الوحيد المحايد للكربون. |
Yüzyıllar süren bilimsel araştırma sonucunda biz, yaşamın en temel prensiplerini kavrayışta önemli başarılar elde etmeye başladığımızı hissediyoruz. | TED | و نشعر أننا بَعد قرون من الأبحاث العلميّة، بدأنا نحرز تقدّمًا ملحوظًا في فهم أحد أكثر مبادئ الحياة أهمية. |
Buna ek olarak farklı bir altyapıya ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. | TED | إضافةً لذلك، أرى أننا نحتاج لنوع آخر من البنية التحتية. |
Bunun zorlu bir problem olduğunu gördük ama işin püf noktası, kişinin çok sayıdaki fotoğraflarını önceden analiz etmek. | TED | تبيّن أنّ هذه المشكلة صعبة للغاية، لكن الحيلة الأساسية هي أننا سنقوم بتحليل مجموعة كبيرة من صور الشخص سلفاً. |
Fakat bu dizilimi tekrar çıkardığımızda, 30 hata olduğunu bulduk. Eğer sentezde ilk dizilimi kullansaydık, canlanması asla mümkün olmayacaktı. | TED | لقد وجدنا في الواقع، بإعادة سلسلتها، 30 خطاءً. سيكون تمهيداً أننا سلسلنا الأصل، فإنه أبدا لم يكن ليتمكن من التحرك. |
Bazı filozoflar bizim ıslah olmayacak derecede bencil olduğumuzu düşündü. | TED | يعتقد بعض الفلاسفة أننا كنا أنانيين بشكل لا يمكن إصلاحه. |
Bunun, bu uzva hiç sahip olmamış birisi için bile doğru olabilmesi, bizim bu haritanın ilk haliyle doğduğumuz anlamına gelmekte. | TED | وفي الحقيقة، هذا ممكن بالنسبة لشخص لم يكن لديه طرف ليشعر بوجوده وتدل على أننا ولدنا على الأقل ببدايات هذه الخريطة |
Tıpkı yürümek ya da görmek gibi, doğuştan sahip olduğumuz bir hak. | TED | إنه حق جيني لدينا ، كما أننا نمشي أو نرى أو نسمع. |
Eğer bu taraftan birileri bu kişilerin ne yaptığını anlamazsa sorun olmaz çünkü birbirimizin daha iyi bir hareket için çalıştığımızı biliyoruz. | TED | إذا لم يفهم أحدهم فيما يخص هذا الجانب ما تحاول فعله تلك المجموعة، فلا بأس، لأننا جميعاً نثق أننا نعمل لصالح الحركة. |
Ancak psikolojik araştırmalara göre kendimizi doğru ölçmekte pek de iyi değiliz. | TED | لكن الأبحاث النفسية تشير إلى أننا لا نجيد تقييم أنفسنا بطريقة صحيحة. |
bir kısmı ölsün diğerleri de kuyruğu sıkıştırıp kaçsın diye gelmedik. | Open Subtitles | أتظن أننا أحضرنا بعضهم إلى الموت ثم نطلب من الباقين التراجع؟ |
Bunun bir diğer yönü de, çok farklı Kağıtfüj'ler yapmış olmamız. | TED | وأحد الجوانب هنا هو أننا نبني أنواعًا عديدة من الطارد الورقي. |
bir şekilde devamlı bağlantıda olmanın bizi daha az yalnız hissettireceğini sanıyoruz. | TED | و نبدأ بالاعتقاد أن كوننا مرتبطين دائما سيجعلنا نشعر أننا أقل وحدة. |
Feribota ikimiz birlikte bineriz dedim de. Eşlik etmemin sakıncası var mı? | Open Subtitles | فكرت أننا يمكننا أن نعود سوياً علي متن العبارة , أتمانعين صحبتي؟ |
Ama işin aslı, asıl sır, hepimiz kadınlara cinsel zevklerinin önemsiz olduğunu söylüyoruz. | TED | لكن الواقع هو السر الحقيقي أننا نقول لها أن رغبتها الجنسية لا تهم. |
Son zamanlarda benzer bir düzenin kendi bireysel hayatlarımızda da geçerli olduğu ortaya çıktı: kendimizdeki değişikliği tahmin edemiyoruz. | TED | وهناك بحث جديد رصد نمطًا مشابهًا لهذا في حياتنا الخاصة وهو أننا غير قادرين على التنبؤ بالتغير الذي سيصيبنا. |