Ve böylece onlarla seyahat ederek ve bütün farklı elementleri öğrenerek birlikte çok vakit geçirdik ve yararlanılmayan birçok verimsizliğin olduğunu keşfettik. | TED | وقضى الوقت في السفر معهم وتعلم كل شيء عن العناصر المختلفة، و العثور على الكثير من أوجه القصور لم يتم الاستفادة منها. |
17. Yüzyıl'ın ortalarında, göklere seyahat edebilecek yeni makineler yapma fikri daha karmaşık ve teknik bir biçimde gelişiyordu. | TED | بحلول منتصف القرن السابع عشر، فكرة بناء الناس الآلات التي باستطاعتها السفر للسماء كانت تنمو في تعقيد ودقة تقنيًا |
Ayrıca karantina ve seyahat kısıtlamaları beraberinde ciddi maliyet doğuruyor. | TED | كذلك، هناك تكلفة فعلية لفرض حجر صحي وقيود على السفر. |
Yıldızlararası yolculuk yapabilecek müttefiklerimizle iletişim kurayım, yardımcı olmak isterler mi bakalım. | Open Subtitles | دعني اتصل بحلفائنا القادرون علي السفر عبر النجوم ولنامل اذا ساعد ذلك |
- 17 yaşındaki bir kız, tek başına yolculuk etmemeli. | Open Subtitles | فتاة في سن الـ 17 لا يفترض عليها السفر وحيدة |
Ben de geçidi kullanarak zaman yolculuğu yapmayı planladığından bahsettiğini hatırlamıyorum. | Open Subtitles | وأنا لا أذكر انك ذكرت خطتك السفر عبر الزمن باستخدام المدخل |
Buradaki fikir, karantina, sosyal mesafe ve seyahat kısıtlamasının kombinasyonu yoluyla virüsü her yerde eş zamanlı olarak konakçılardan mahrum bırakmak. | TED | تكمن الفكرة هنا في تجويع الفيروس في نفس الوقت في كل مكان، عبر سلسلة من الحجر الصحي والتباعد الاجتماعي وتقييد السفر. |
Çok seyahat ediyor ve hep meşgul. Bugün saat 12:30'a randevu aldım. | Open Subtitles | يقضى الكثير من الوقت فى السفر يقوم بالمحاضرات فى العديد من الوقت |
-Bilmem. "Eyaletler arası seyahat etme hakları ellerinden alınıyor" mesela. | Open Subtitles | لا أعلم, لقد حُرموا من حقهم في السفر بين الولايات |
Şunu diyebilirim, seyahat her geçen gün daha da zorlaşıyor. | Open Subtitles | أقول لكم : السفر يصبح أكثر صعوبه , كل يوم |
Bu ülkelere seyahat edersen çocuk felci ve menenjite karşı aşılanman gerekir. | Open Subtitles | شلل الأطفال وإلتهاب السحايا وكل منها يتم لقاحه عند السفر لتلك المناطق |
Ekselansları kendi gözlerinizle görüyorsunuz, ben seyahat etmek için çok yaşlı ve hastayım. | Open Subtitles | انت ترى سموك بعينك بأنني طاعن في السن ومريض ولا أقوى على السفر |
Telefon, internet ve seyahat kayıtlarıyla ilgili ne bulabiliyorum bir bakayım. | Open Subtitles | حسناَ سأرى ما يمكنني إيجاده في مدى هاتف الانترنت وسجلات السفر |
Bak, bu benim hatam değil doktor seyahat edemeyeceğimi söyledi, tamam mı? | Open Subtitles | أنها ليست غلطتي الطبيب قال أنني لن أتمكن من السفر , حسناً |
Böyle bir yolculuk için çok ufak Hem Mısır kedilerin ülkesidir | Open Subtitles | هو صغير جدا لمثل هذا السفر الكبير ومصر أرض مليئة بالقطط |
Sadece 100 trilyonuncu yıl ve Tardis'in indiği son yer arasında yolculuk yapabilir. | Open Subtitles | لا يمكنه السفر سوى بين العام 100 تريليون وآخر مكان حطت فيه التارديس |
Bu robot zamanda yolculuk yaptı ve 2008 yılına döndü. | Open Subtitles | هذه الألة اختبرت السفر عبر الزمن و عادت لعام 2008 |
yolculuğu severdi ve farklı kültürlerden insanların arasında olmaktan hoşlanırdı. | Open Subtitles | كانت تحب السفر وكانت تحب الاختلاط بأشخاص من ثقافات مختلفة |
Ama sen Avrupa'ya gitmek yerine bok sürüsü kadar herifle düzüşüyorsun. | Open Subtitles | لكن، عوضاً عن السفر لأوروبا ستقومين بمضاجعة عدد كبير من الرجال |
Bir tane kaçak için neden bu kadar yol gidiyoruz? | Open Subtitles | لم نتحمّل عناء السفر لمكان بعيد من أجل فارّ واحد؟ |
Aslında dans kursuna gitmeyi ya da Seyahate çıkmayı tercih ederim ama, olsun. Ama asıI meselenin bu olmadığını anladım. | Open Subtitles | إن الأمر ليس متعلقاً بأخذ دروس في الرقص أو السفر إلى مكان ما و لكنني أدرك أن هذه ليست الفكرة |
Bu yüzden zaman çizgileri arası seyahati göstermem için zorladı. | Open Subtitles | و لهذا أجبرني على تعلميه طريقة السفر بين خطوط الأحداث |
Gezi, toplumdan bağımsız bir sanat yaşamı, benim büyük lezbiyen deneyimim. | Open Subtitles | السفر .. العيش حياة مهتم بالفن ان اخوض تجربة سحاقية كبيرة |
Babanın böyle çabuk yola çıkmak zorunda kalacağını sanmıyordum. | Open Subtitles | لم أظن أنه ينبغي لوالدك السفر بهذه السرعة |
Ve bu benimle alakalı. 1994'te, sırt çantama birkaç parça eşya koyup, üniversite kariyerimin ortasında bir yıl sürecek bir yolculuğa çıktım. | TED | والذي له علاقة بي. ﻷنه في 1994، حزمت بعض الأشياء في حقيبة الظهر وأتجهت لمدة سنة من السفر أثناء مسيرتي الجامعية. |
Seni 1975 yılında tekrar gördüğümde zaman yolculuğunun tek açıklama olduğunu anladım. | Open Subtitles | لمّا رأيتك مجددًا عام 1975 أدركت أن السفر الزمنيّ هو التفسير الوحيد |
Bu memelilerin bu kadar mesafeyi, bu kadar hızlı katedip, ...böyle bir hasatı toplamasını mümkün kılan şey, onların uçuş gücüdür. | Open Subtitles | إنها قوة الطيران فقط ما يتيح لهذه الثديـّات السفر بعيداً جداً وسريعاً جداً، حيث يُمكنهم جني هذا الحصاد في وقتٍ قصير. |
"uçak ücreti, otel, yemekler, bahşişler, likör ve doktor masrafları. | Open Subtitles | يتضمن طائرة السفر ، الفندق ، الوجبات ، وفاتورة الطبيب |
Doğduğu günden beri buradan gitmeye çalışan genç bir adam. | Open Subtitles | شاب كان يتمنى السفر والرحيل منذ نعومة أظافره |