Bana ne gibi geliyor biliyor musun? İptal için bir bahane. | Open Subtitles | هل تعرف كيف يبدوا الأمر بالنسبة لي هو عذر لإلغاء العملية |
Halbuki Amerikan yönetimi kimseye sezdirmeden, savaşa girebilmek için herhangi bir bahane arıyordu. | Open Subtitles | ،على أية حال، تحت السطحِ كَانتْ الإدارة الأمريكية تَبْحثُ عن أيّ عذر لدُخُولها |
Buraya bahane bulmaya gelmedim çünkü yaptıklarım için bir bahanem yok. | Open Subtitles | , لست هنا لتقديم اعذار لأنه لا يوجد عذر لما فعلته |
Okyanus çılgınlığı olabilir, ama bu okyanus kabalığı için bir mazeret değil. | Open Subtitles | .. ربما لديه جنون المجيط لكن ليس هنالك عذر لــ فظاظة المحيط |
Kötü bir adamdan çalıyoruz diye nitelendirebilir miyiz yoksa sana ait olmayan birşeyi çalıyor olmanın mazereti var mı? | Open Subtitles | هل هذا ينطبق على مبدأ السرقة من الناس السيئين فقط أو لديك عذر جديد للاستيلاء على شيء ليس لكِ؟ |
Gerçekten de dikkat etmem gerekiyor. Aslında başarısızlığın bir bahanesi yok. | TED | فعلياً يجب أن انتبه. حقاً، لايوجد عذر للفشل. |
Benim mazeretim var, Bayan Scoville Güçlü bir erkek değil. | Open Subtitles | انا, كان لدي عذر.والسيدة. سكوفل بالتاكيد ليست قوية كفاية |
Bugün gelmeseydin gelip, kuzenimin mezarını ziyaret etmek için bir bahanem kalmayacaktı. | Open Subtitles | لو لم تأتى اليوم لن يكون هناك عذر لعودتى وزياره قبر عمى |
Anne, beni kontrol etmek için bahane uydurmana gerek yok. | Open Subtitles | أمي أنت لا تحتاجين الى عذر لكي تأتي للاطمئنان علي |
Bak, birlikte büyüdüğüm bütün çocuklar benim takıldığım arkadaşların yarısı, bazı salı günleri kafayı çekmek için bir bahane uydururlar. | Open Subtitles | أنظري , كل الشباب الذي نشات معهم نصف الشباب في طاقمي , سيأخذوا أي عذر ليذهبوا ويثملوا في يوم ما |
Santiago'nun Şükran Günü yemeğine gelmemek için bahane arıyorsun çünkü bir nedendendir bilinmez, bu bayramı normal biri gibi kutlamayı reddediyorsun. | Open Subtitles | انت تريد عذر حتى تتغيب عن عشاء سانتياجو لعيد الشكر لانه لسبب ما انت ترفض ان تحتفل بهذه العطله كشخص عادي |
Bu kulağa yazmaktan kaçmak için başka bir bahane gibi duruyor. | Open Subtitles | يبدو ذلك الآن مثل عذر آخر لك لتبقى بعيداً عن الكتابة. |
Sanırım bu dışarı çıkıp yeni bir bikini almaya bahane. | Open Subtitles | أعتقد أن هذا عذر للتسوق و شراء ثوب سبـاحة جديد |
Buradan gitmek için bir bahane buluruz, herhangi bir bahane. | Open Subtitles | نحن نحاول إيجاد العذر أي عذر لكي نخرج من هنا |
Daireme gelmek için uydurulmuş hayatımda duyduğum en kötü mazeret bu olabilir. | Open Subtitles | هذا ربما يكون أسوء عذر قد أستخدمه شاب ليحاول الدخول الى شقتي |
İçinde inandırıcı mazeret olan bir zarfınız daha yoktur, değil mi? | Open Subtitles | لا يُصادف أنّك تملك ظرفاً آخر يحتوي عذر غياب مقنع، صحيح؟ |
Birincisi, bu erkeklere soruna aldırış etmemeleri için bir mazeret sunuyor. | TED | الأول أنه يعطي الرجال عذر لعدم الاهتمام. |
Onlar teslim edildiğinde de, Brian'ın mükemmel bir mazereti olacaktı. | Open Subtitles | في الوقت الذي يتم فيه استلامها بريان عنده عذر مقنع |
Yarın, doğru olanı yapmadığı için kimsenin bir bahanesi olmayacak. | TED | لن يكون هناك أي عذر في الغد لعدم القيام بالشيء الصواب. |
durdurmak için mazeretim yok bu bir ofis emri muhakkak biliyorsun eğer NERV kaybederse tüm dünya helak olur küstah ve kibirli değiller bunlarda ne? | Open Subtitles | لماذا لا توقفهم ؟ . لا أملك عذر لإيقافهم . هذا الطلب كان رسمي العالم سينتهي |
Bu katil için uygun bir özür. Kanlı gömleğini attı. | Open Subtitles | هذا عذر غير مريح لجريمه لقد تخلص من قميصه الملوث |
Eminim başka yerde olduğunu doğrulayacak bahanen vardır, değil mi? | Open Subtitles | أنا متأكد من أن عندك عذر تواجد ليسند هذا, صح؟ |
Seni sınıftan çıkarmak için bir bahaneydi. | Open Subtitles | أنا فقط أفتعلت عذر لأحصل عليك خارج الصف أتعرف لماذا ؟ |
Almanları öldürmesi için sebep yoktu. Ölüme mahkûm edilecekti. | Open Subtitles | بالنسبة لقتل الألمانيين، لم يكن لديه عذر غياب، وكان سيُحكم عليه بالإعدام. |
tanığı kontrol etmişler, elimizde ona karşı ikinci derece kanıt var. | Open Subtitles | تمّ التحقق من عذر غيابه ونحن لدينا دليل عرضي فقط ضدّه |
Demek istediğim, Haiti'nin niçin fakir bir ulus olduğunun 100 tane açıklaması olabilir. fakat bu sefaleti görmenin özrü gibi bir şey olamaz. | TED | أعني ، قد تكون هناك 100 تفسير لماذا هايتي هي بلد فقير كما هو عليه، ولكن لا يوجد عذر لرؤية هذا النوع من القذارة. |
Tamam, sevinmedim ama bunun için minnettarım. Gerçek şu ki, eve dönmek için bahaneye bakıyordum. | Open Subtitles | حسنٌ، ليستُ مسرورة، بل ممتنة الحقيّقة، كنت أبحث عن أيّة عذر للعودة للوطن |
Grubuna geri dönecek ve iyileşememelerinin yeni sebebi biz olacağız. | Open Subtitles | الآن سترجع للمجموعة مع عذر جديد لسبب عدم تحسن الحياة. |
Bu seferki mazeretini de çürütemezsen bu adam bizi bir yere götürmez. | Open Subtitles | إذا لم يكن بإمكانكِ إبطال عذر غيابه على هذا، فإنّه طريق مسدود. |