Harare'de sıcak bir Ağustos sabahı Farai, iki çocuk annesi 24 yaşında bir kadın bir banka doğru adım atıyor. | TED | في أحد صبحيات أغسطس الدافئة في هراري، فاراي، أم لطفلين تبلغ من العمر 24 عامًا، تمشي نحو مقعد في حديقة. |
Bunun biraz bilim kurgu gibi göründüğünü biliyorum, işte şimdi geleceğe doğru bakıyoruz. | TED | وهذا يبدو كما لو أنه خيالٌ علمي ونحن نطلق نحو المستقبل بسرعة كبيرة |
Kayaya doğru akan suyu düşünürsek, su sadece etrafından akıp gidecek. | TED | إذا فكرنا عن الماء الذي يتدفق نحو صخرة، سوف يتدفق حولها. |
Ancak bu, örneğin, Amerika Birleşik Devletleri'nde 1956'dan beri araştırılan insanların yaklaşık yüzde 30'unun hayatlarının çok mutlu olduklarını söylediklerini gösteriyor. | TED | ولكن هذا، مثلا، يبين أن نحو 30 في المئة من المستطلعين في الولايات المتحدة منذ 1956 يقولون إن حياتهم سعيدة جدًا |
ve ayrıca, zenginlere karşı hissedilen gücenme ve içerleme, oldukça yaygın durumda. | TED | وأيضا ، المرارة والاستياء حتى نحو الأغنياء والأقوياء على نطاق واسع جدا. |
Bunu bir şekilde tahmin ediyorum, Bu zor olmalı, buna bir şekilde inanıyorum. | TED | وأعتقد على نحو ما، أنني أؤمن بطريقة ما بأنها يفترض أن تكون صعبة. |
Maddie bu fenomeni yeni bir senaryoya genişletmek için ısıyı kullanıyor. | TED | قامت مَادِي باستخدام الحرارة لتوسيع نطاق هذه الظاهرة نحو سيناريو جديد. |
Enflasyonu yüzde 28 oranından yüzde 11 oranına kadar düşürdük. | TED | قمنا بخفض التضخم من 28 بالمائة إلى نحو 11 بالمائة. |
Şuna inanıyorum ki, eğer insanları bundan uzaklaştırırsanız, insanları aslında başarısızlığa doğru yönlendirirsiniz. | TED | وأعتقد أنه عند دفع الناس بعيدا عن ذلك، تدفعهم نحو المزيد من الفشل. |
Herkes onun sandalyesine doğru koştu, çığlıklar atılıyordu, bağrışmalar vardı, dosyalar dalgalanıyordu. | TED | أسرع الكل نحو كراسيهم، كان هنالك ضجيج، كان هنالك صراخ، تلويح بالملفات. |
O yüzden diğerleri helikoptere doğru giderken ben kenarda beklemek zorunda kalmıştım. | TED | لذلك كان علي أن أتنحي جانبًا، بينما كان الآخرون يتقدمون نحو الطائرة. |
Kendimi dallara doğru yukarı çekiyorum, sudan çıkarken, omzumdan aşağı bakıyorum. | TED | فأسحب نفسي نحو الأغصان، لحظة خروجي من الماء، نظرت فوق كتفي. |
Bu eylem, bu gayri resmi, aşağıdan yukarıya gelişen ihlal eylemi, yavaş yavaş, yukarıdan aşağıya doğru olan politikaların dönüşümünü başlattı. | TED | بذلك الفعل ذلك الخرق الغير رسمي، للقوانين الذي بدأ من الأسفل نحو الأعلى، قد بدأ بالفعل بتحويل سياسة الأعلى نحو الأسفل. |
Zirveye doğru ilerlerken hiç olmadığı kadar çabalamalı ve yeni bir zirve bulmalısınız. | TED | حين تصعد نحو قمة ما، عليك أن تعمل بجهد أكثرلتجد لنفسك قمة أخرى. |
Volksgrenadier Opheusden'ı vurdu yaklaşık senin SS'inin benim ordugâhıma saldırdığı zamanda. | Open Subtitles | في نفس الوقت الذي بدات قواتهم الخاصة الزحف نحو مركز قيادتي |
Tuhaf kadınlara karşı zayıf noktam olduğu için çok şanslısın. | Open Subtitles | أنتِ محظوظة , لأننى أملك إنطباعاً جيداً نحو المرأة الغريبة |
Yaşamdaki amacım; verimli bir şekilde karşıt görüşte olmamıza yardımcı olmak. | TED | وظيفتي في الحياة هي المساعدة في أن نختلف على نحو مُثمِر. |
O kitapları yırtıp atmamız ve diğer seçeneklere bakmaya başlamamız gerekebilir ve gerçeği aramak için açık fikirli olmamız gerekebilir . | TED | ربما يجب علينا ان نمزق تلك الكتب و البدء بالبحث عن خيارات اخرى و ان نصبع منفتحين نحو الحصول على الحقيقة |
Başlayalım öyleyse; çünkü Afrika, bir dereceye kadar, bir dönüm noktasındadır. | TED | لذلك دعونا نمضي لأن أفريقيا، إلى حد ما، تمضي نحو التحول. |
Eylül'den Kasım'a doğru... 300 kadar aç kutup ayısı, avlanmak için deniz buzullarına geri döndüğü yoldan, Churchill'e iniyor. | Open Subtitles | مِن أيلول الى تشرين الاول بعدد300دب قطبيشره ، يهبطون نحو تشيرشل في طريقهم للعودة الى الصيد عند جليد البحر. |
Bir cümlede bundan 4000 yıl önce, bir adam ve ailesi Orta Doğu'ya gelmişler, ve o zamandan beri dünya bir daha aynı olmamış. | TED | بالمختصر هي قصة من 4000 عام مضت .. عن رجل وعائلته عبر جُل منطقة الشرق الاوسط ومنذ ذلك الحين تغير العالم على نحو تام |
02 numaralı hedef R25 yolundan çıkıp Eski Şehir'e doğru yol alıyor. | Open Subtitles | الهدف 02 يرحل من الطريق السريع رقم 25 ويتحرّك نحو المدينة القديمة. |
İyiye giden çok az, kötüye gidense bir sürü değişim var. | TED | كانت هناك تغييرات قليلة نحو الأفضل والكثير من التغييرات نحو الأسوأ. |
Gayret etmeyi bırakmadılar, sadece o dönemde L harfi daha farklı yazılıyordu, V'ye beziyordu biraz. | TED | ليس ذلك السعي نحو التوسط، إنه فقط حقيقة كون الحرف ض كان يكتب بشكل مختلف، نوعا ما مثل د. |