Bir adamın 1000 dolarlık mavi çiplerden alabilme şansı nedir burada? | Open Subtitles | ما حظ رجل يريد شراء بـ 1000 دولار رقائق زرقاء ؟ |
Ama herkesin bu şarkıyı duyma şansı olması gerektiğini düşündüm. | Open Subtitles | لكني اعتقد انه يجب ان يحصل الجميع على فرصه لسماعها |
Ama aynı yaz şansı yaver gitmeyen iki kişi olmuştu. | Open Subtitles | لكن ثمة شخصين آخرين في ذلك الصيف لم يحالفهما الحظ |
Demirden oluşan çekirdeğin, aşırı derecede yoğunlaşarak içe doğru çökmekten başka şansı yoktur. | TED | لا يملك عنصر الحديد أية خيار سوى أن ينهار، وأن يصل لكثافة عالية. |
Günlerdir hiçbiri yemek yemedi ve tekrar birleşme şansı gerçekten çok uzak görünüyor. | Open Subtitles | لم يأكل أيّ منهم لأيّام والآن، فرص اجتماعهم بالأشبال المفقودة تبدو ضعيفة للغاية |
Veremin, akbabalara bulaşma konusunda en ufak bir şansı yok. | TED | وبذلك يُصبح داء السُلّ فرصته ضئيله في النيّلِ من النسور. |
Acemi şansı gibi bir şey. Çevirisi yok. Ama bırakıyor! | Open Subtitles | شيئاً ما عن حظ المبتدئين، ذلك لا يترجم ولكنه ينسحب |
Uzun ömürlü birliktelik konusunda eşlerinin pek bir şansı olmadı. | Open Subtitles | كل زوجاتك ليس لديهنّ أىّ حظ فى إدارة طول العمر |
1884'te, bir hastanın şansı kötüden betere doğru ilerlemiş gibiydi. | TED | في عام 1884، بدأ حظ مريض معين بالتراجع من سيىء إلى أسوأ. |
Sadece gerçekten pişmanlık duyup ikinci bir şansı hak edenlerinki... | Open Subtitles | التائب الصادق فقط .. له الحق في تَوَقع فرصه أخرى |
Ama herkesin bu şarkıyı duyma şansı olması gerektiğini düşündüm. | Open Subtitles | لكني اعتقد انه يجب ان يحصل الجميع على فرصه لسماعها |
Doğru. Hepimizin bildiği üzere 13 çizgi şansı temsil ediyor. | Open Subtitles | صحيح ، نعرف جميعاً أن الـ13 خط هي لجلب الحظ |
Çünkü, biz şansı hep sahip olmadığımız şeyler olarak düşünürüz. | Open Subtitles | لاننا دائماً نظن أن الحظ هو الشئ الذى لا نمتلكه |
Muhtemelen, başka şansı yoktu. Burada iş bulmak, oldukça zor. | Open Subtitles | من المحتمل لم يكْن أمامها خيار أعني، الوظائف هناك قليلة |
Aynı yerde fazla uzun süre kalmıyor ama şimdi başka şansı yok. | Open Subtitles | فهو لا يبقى في نفس المكان طويلا لكنه الآن ليس لديه خيار |
Bakın, yardım etmek isterim ama takımın şansı o kadarda iyi değil. | Open Subtitles | اسمعن، في الوقت الذي أودّ المساعدة، أنا متشائمة قليلا حول فرص الفريق. |
Tek şansı sensin, ama ona yardım edemeyecek kadar ödleksin! | Open Subtitles | كلا ، أنت فرصته الوحيدة ، لكنك خائفا من مساعدته |
Seni şehrin dışına çıkarmak sana hayatta kalma şansı verebileceğim tek yoldu. | Open Subtitles | إخراجك من المدينة كان الطريقة الوحيدة التي استطعت إعطائك بها فرصةً لتنجو |
Teğmen Costa'nın, kurtulma şansı nedir? Bilmiyorum, efendim. | Open Subtitles | كيف كانت الفرص مهيأه امام ليفتنانت كوستا ؟ |
Medyanın aramızda geçenleri öğrenmek için en ufak şansı varsa bunu yapmak istemiyorum. | Open Subtitles | لن اقوم بفعل هذا لو كان هناك احتمال أن تعرف وسائل الإعلام بشأننا. |
Dahası, bu durumdaki her hayvanın yaşamda ikinci bir şansı hakettiğine inanıyorum. | TED | كما أؤمن أن كل حيوان غارق في النفط يستحق فرصة ثانية للحياة |
Onun tek şansı benim ama içimdeki bu şeyle değil. | Open Subtitles | أنا فرصتها الوحيدة لأنقاذها، لكن .ليس بوجود هذا الشيء بداخلي |
Hepsini halledebilirim fakat büyü sahibi insanlara karşı dünyanın nasıl bir şansı var? | Open Subtitles | بوسعي التصدي لهم أجمعين. لكن أي أمل يملكه العالم ضد رجال يملكون سحرًا؟ |
Unutma, buna "şansı yaver gidiyor" derler ama şans tasarımın tortusudur. | Open Subtitles | تذكر أنك قد تكون محظوظاً ولكن الحظ يأتي لمن خطط له |
Bu, elinde ölüm havuzu olan herkesin bir şansı olabileceği anlamına geliyor. | Open Subtitles | هذا يعني أنّ أيّ شخص بحوزته قائمة الإغتيالات يمكنه أن يجرّب حظه. |
20 yıl önce buraya Jamaikalı bir koşucuyu bir bobsled atleti yapmak için geldiniz ve bu şansı hiç bulamadınız. | Open Subtitles | قبل عشرون سنة أتيت إلى هنا لترى أنه يمكن أن تحول عداء جامايكي لمتزلج وأنت لم تحظى بتلك الفرصة أبداً |